Ait Olmak mı, Bağlı Olmak mı?
1-  Aidiyet:
İnsanın Köklerine Yolculuğu 
Aidiyet, bir
insanın iç dünyasında kök salan en güçlü duygulardan biridir.
Bir yere, bir insana, bir düşünceye, bir değere, bir topluluğuna bağlanmak;
insanın “ben” olmaktan “biz” olmaya doğru attığı ilk adımdır.
Bu duygu olmadan insan, yönünü ve hayatının anlamını kolayca yitirebilir. 
İnsanın kendini bir yere ait hissetmesi,
orada güven bulması, kabul görmesi ve kendinden büyük bir
bütünün parçası olduğuna inanmasıyla mümkündür.
Bu duygu, tıpkı beslenme gibi, insanın en temel
ruhsal ihtiyaçlarından biridir.
Aidiyet, yalnızca
bir gruba mensup olmak değil, o grubun bir parçası olarak kendini
değerli ve güvende hissetmektir.
Bir çocuğun, ailesinin yanında “Ben buraya aitim” diyebilmesi, onun
hayata güvenle bakmasının ilk basamağıdır.Bu yüzden aile, aidiyetin ilk ve en
önemli laboratuvarıdır. Bu duyguyu ilk kez aile içinde yaşarız. Orada kendimiz
olmamıza izin verilir. Orada dış çevreyle kuracağımız ilişkilerin çerçevesi
şekillenir.
2-  Aileden
Topluma: Aidiyet Çemberleri
İnsan
büyüdükçe zamanla farklı çevrelere karışır:sokak, okul, arkadaş grubu, iş
ortamı ve toplum…
Her biri
bize, yeni bir “Ait olma” fırsatı sunar.Ancak gerçek aidiyet, bu ortamlarda adalet ve güven varsa
kök salabilir.
Bir toplulukta adaletin yerini kayırmacılık ya
da çıkar ilişkileri almışsa, güven duygusu zedelenir ve sessizce yok olur. 
Güvenin olmadığı yerde kimse gönülden bağlanmaz, sadece görünürde bağlı kalır.
3-  Aidiyetin
Kırıldığı Noktalar
Aidiyet, en çok adaletsizlik, gruplaşma ve çıkar
ilişkileri yüzünden yara alır.
Eğer bir ekipte bazı kişilere diğerlerinden fazla değer veriliyor, zaman
ayrılıyor, hatta bu yakınlık çıkar temelli bir gruplaşmaya dönüşüyorsa;
orada güven sessizce sarsılmaya başlar.
Gruplaşmalar, genellikle diğerlerini dışlayıcı bir özellik taşır.
Bu dışlanmışlık duygusu, takımın içindeki güven ilişkisini örseler ve iş
birliği ruhunu zedeler.
Çünkü takım çalışmasına vurulacak en büyük darbe, adaletsizlik hissidir.
Bir düşünelim: bu ortamda siz ne yapardınız?
·    
Bulunduğunuz kurumda adalet duygusu zedelenmiş,size adil
davranılmadığını düşünüyorsunuz. Ahbap çavuş ilişkisi en üst düzeyde,
hakkaniyet yok, emeğinizin karşılığını alamıyorsunuz…Ne yaparsınız?
·    
Emeğinizin karşılığını alıyorsunuz ama saygı görmüyorsunuz.
Size davranışlar tutarsız…
Ne yaparsınız?
·    
Emeğiniz takdir ediliyor, ancak emeğinize gösterilen saygıyı, fikrinize
gösterilmiyor. Fikirleriniz
yok sayılıyor.
Ne yaparsınız?
·    
Fikirlerinize saygı duyuluyor, emeğiniz görülüyor ama önemli işler hep
başkalarına veriliyor.
Ne yaparsınız?
·    
Her şey yolunda görünüyor: size değer veriliyor, fikirleriniz dikkate
alınıyor.
Ama bir bakıyorsunuz, diğerlerine vekurum dışına yalan söyleniyor,
müşteriler aldatılıyor…
Ne yaparsınız?
4-  Aidiyet
Bozulduğunda Ne Olur?
Bir organizasyonda bireylerin fikirlerine değer
verilmediğinde veya yok sayıldıklarında genellikle üç tepki ortaya
çıkar:
a)  Uzaklaşma:
Kendini oraya ait hissetmeyen kişi, duygusal olarak geri çekilir; bir süre
sonra da fiziksel olarak ayrılır.
b) Kötü Niyetli
İtaat:
Kişi iş yapmaz ama yapıyormuş gibi görünür.Dışarıdan uyumlu görünür; aslında
içten içe sistemi sabote eder.
c)  Biat:
Kişi, konumunu korumak için sorgulamadan boyun eğer.Düşünmez, üretmez, sadece
verilenle yetinir.
Bu üç durumda da aidiyet–şahsiyet dengesi bozulur ve zamanla kişiliksiz
bir örgüt kültürü oluşur.
Böyle bir yapıda gelişim durur, inovasyon biter, çöküş sessizce başlar.
Aidiyetin
Yeniden İnşası ve Denge
Aidiyet, sadece var olmak değil, değer görmek demektir.Adaletin,
dürüstlüğün ve saygının yaşadığı bir yerde, insanlar yalnızca çalışmaz; kendilerini
adar.
Gerçek aidiyet, bağımsız bağlılıkla mümkündür:Yani, bir yapının
parçası olurken kendi düşüncelerimizi, özgünlüğümüzü ve karakterimizi
koruyabilmektir.
Bu, “Biat
etmek” değil; bilinçli bağlılıktır. 
Düşünme, üretme ve ifade etme
özgürlüğüyle beslenir.
Aidiyet şahsiyeti besler; şahsiyet de aidiyeti yüceltir.
Çünkü insan:
·       
Beklentisinin karşılandığı kadar kalır,
·       
Değer gördüğü kadar sahiplenir,
· Güvendiği kadar bağlanır.
5-  Güvenin
Olduğu Yerde Gelişim Vardır
Aidiyet, sadece bir bağ değil, bir denge hâlidir.
Ne kadar derin güven, o kadar güçlü bağlılık…
Ne kadar yüksek adalet, o kadar kalıcı aidiyet…
Aidiyet bir
zincir değil, bir köktür.
Bağlar ama boğmaz.
Besler, büyütür, birleştirir.
Ve en
önemlisi: şahsiyetle dengelendiğinde insanı yüceltir.
Ve sözün özü: “İnsan, değer gördüğü yerde kök salar; güven duyduğu yerde
çiçek açar.”
Not: Bu yazım İYİ Parti’nin kuruluş sürecinde, ilk defa 20.03.2025 Tarihinde “Ortak ses” ve Bursa Kent Gazetesinde tek yazı olarak yayınlandı. Günümüze uyarlayarak 3 bölüm halinde yeniden yazıyorum.
                   
                



            
        
Yorumlar