Kongre Bitti, asıl sınav şimdi başlıyor…
Dün gerçekleştirilen İYİ Parti Bursa İl Kongresi,
yalnızca bir il başkanlığı seçimi değil; partinin iç dinamiklerini, iletişim
biçimini ve aidiyet duygusunu test eden bir turnusol kâğıdıydı.
İsmail Kaya 21 oy farkla kazandı. Yani 21 oy
farkla biten bir yarış…
Ama bu fark, sadece bir sayı değil; teşkilatın
ruhuna dair güçlü bir mesajdı.
Kaybeden üzülüyor, kazanan sevinemiyor
Kongreye bakıldığında görüyoruz ki, kaybeden üzülüyor ama kazanan
sevinemiyor.
Çünkü bu seçim, bir zafer ya da mağlubiyet değil; bir uyarıydı.
Bir partinin içindeki denge bozulduğunda, en güçlü kadrolar bile hatalar
zincirine kurban gidebilir.
Kongre sonrası sorulması gereken sorular
Kongre beklenenden çok daha çekişmeli geçti.
Kazanacağı kesin gözüyle bakılan aday 21 oy farkla kaybetti.
Peki neden?
- Delegeler
neden son anda yön değiştirdi?
- Milletvekilleri
ve Genel Merkez desteğine rağmen İsmail Kaya neden bıçak sırtı kazandı?
- Milletvekilleri,
il başkanı ve yöneticiler dün yanlarında duran insanları nasıl bu kadar
kısa sürede karşılarına aldılar?
- Liyakat
yerine “mutlak itaat” ve “kör sadakat” anlayışı yine mi devam edecek?
- Kuruluş
sürecinde büyük emek veren isimler neden değersizleştiriliyor?
- Ve en
önemlisi: Yarın bir beyaz sayfa açılacak mı, yoksa yeni kırılmalar mı
yaşanacak?
Bu soruların cevabı, yalnızca bir kongrenin değil; partinin geleceğinin
de anahtarıdır.
Aidiyet yerine sadakat kırılmayı
getiriyor
Kongre sürecinde yaşanan tablo, İYİ Parti’de son dönemde yükselen bir
gerilimi açıkça ortaya koydu:
Liyakat ve aidiyet, yerini sadakat ve itaat anlayışına bırakıyor.
Oysa bir partiyi büyüten şey, yöneticiye koşulsuz bağlılık değil; dava
bilincine dayalı samimi aidiyettir.
Kongrede verilen küçük sözlerin tutulmaması, bazı isimlerin listelerde yer
bulamaması ve iletişimdeki kopukluklar, delegelerde güven erozyonuna neden oluyor.
Bir ilçe kongresini kazandıklarında zafer
coşkusunu abartanlar, il kongresini kaybettiklerinde hayal kırıklığını dibe
kadar yaşıyor.
Oysa siyaset ne aşırı sevinçle ne de aşırı
üzüntüyle yürütülebilir.Kazanırken ölçüyü, kaybederken de umudu korumak
gerekir.
Her kazanç ve her kayıp, insana
bir şey öğretir! Yeter ki ders çıkarılabilsin
Milletvekilleri ve il yönetimine neden
tepki gördü?
Kongre öncesi en çok tartışılan konulardan biri, milletvekilleri ve bazı
yöneticilerin teşkilat üzerindeki etkisiydi.
Sahada uzun süredir emek veren partililer, karar mekanizmalarında
dışlandıklarını düşünüyordu.
Teşkilatın temel dinamikleri, “partinin kurucularına karşı mesafe koyan”
bir anlayıştan rahatsız.
Kısacası, sorun isimlerde değil; üslupta ve yönetim tarzında.
Siyaset, insanları ikna etme, gönül alma sanatıdır.
Sadece gönlü kırılanı kaybetmezsiniz; onunla çevresini de kaybedersiniz.
Farklı sesler, aynı hedef
Yöneticiler genellikle dikensiz bir gül bahçesi ister.Eleştiriye,
farklı fikirlere tahammül gösterilmez.
Oysa eleştirinin olmadığı, farklı seslerin sustuğu yerde gelişim de durur.
Önemli olan sözde veya düşüncede değil, hedefte birliktir.
Aynı yolda, aynı hedefe giderken farklı sesler çıkması doğaldır.
Yeter ki bu sesler, aynı hedefe doğru yürüyebilsin. Burada farklı sesler çatışma değil, fikri zenginliktir kaynağıdır.
Siyaset rakamlarla değil, duygularla
yönetilmelidir
Birkaç kişiye verilen sözlerin tutulmaması, küçük kırgınlıkların büyük
kopuşlara dönüşmesi…
Aslında bütün bunlar “aidiyetin” ne kadar hassas bir duygu olduğunu
hatırlatıyor.
Bir delegede oluşan güven kaybı, sadece birkaç oyun değil, bir seçimin sonucunu
değiştirebiliyor.
Üst Kurula yazılma sözü verilen bir delege adı okunmayınca salonu terk ediyor.
Onunlaberaber13 oy yön değiştiriyor.
Küçük hatalar, büyük kayıpları beraberinde getiriyor.
Siyaset, rakamların değil, duyguların yönetimidir.
Kazanan liste sadece bir sonucu temsil eder; asıl enerji, kaybedenlerin
kalbinde gizlidir.
Eğer o enerji doğru yönetilmezse, parti içi sinerji dağılır.
Siyasetin gerçek gücü, “kazananlarla kaybedenlerin” ortak iradesidir.Siyaset,
rakamların değil duyguların yönetimidir.
Zafer değil, sorumluluk zamanı
Yeni yönetim, sadece seçimi kazanmadı; aynı zamanda “kırılan güveni
onarma” sorumluluğunu da üstlenmiş oldu.
Sinerjiyi oluşturmak, aynı masada oturmak değil; aynı hedefe birlikte
yürüyebilmektir.
İYİ Parti’nin bugün ihtiyacı olan şey, bir zafer coşkusu değil, bir
denge bilincidir.
Kurum kültürü; “biz” duygusunu koruyarak, “ben” egosunu
yönetebilme sanatıdır.
Sadakat, bir yöneticiye değil; ortak değerlere duyulan saygıdır.
Yeni seçilen yönetimin en önemli görevi, kazandığı koltuğu değil, kaybolan
güveni onarmaktır.Çünkü siyasette asıl iktidar, güvenle kurulur.
İsmail Kaya için en önemli sınav bu süreci iyi yönetmek olacaktır.
Üç soru, bir muhasebe
Bu süreci doğru yönetebilmek için herkesin kendine şu üç soruyu sorması
gerekir:
1. Bu tablonun en
iyi tarafı ne? – Demokratik bir yarışın olgunlukla tamamlanması.
2. Ben bundan ne
öğrendim? – Küçük hataların büyük sonuçlara yol açabileceğini.
3. Bir daha bu
hatayı yapmamak için neyi değiştirmeliyim? – Her şeyden önce iletişim
biçimimizi.
Bu üç soru, sadece kişisel değil; kurumsal bir muhasebenin de anahtarıdır. Çünkü
siyaset, hatalarla değil; derslerle büyür
Yeni bir sayfa açmak
Bugün İsmail Kaya bir yol ayrımında! Önünde iki yol var:
Ya eski kırgınlıkların gölgesinde siyaset yapmaya devam edecek,ya da yeni bir beyaz
sayfa açarak, eskiye dair her şeyi geride bırakacak. Şahsiyeti koruyarak aidiyetin
güçlenmesini sağlayacak ve dengeyi yeniden tesis edecek.
Aidiyet bizi topluma bağlar. Şahsiyet bizi biz yapar. Denge ise bu ikisini
hayata taşır. Üçü bir araya geldiğinde: İnsan köklenir ama özgürdür. Üretir
ama tükenmez. Ait olur ama kendinden vazgeçmez…
Sonuç; daha güçlü, daha üretken bir kurumsal yapı…




Yorumlar