“İyi, çoğu zaman en iyinin düşmanıdır.”Başarının en büyük tuzağı, insanı
yerinde saymaya ikna etmesidir.
Başarılı organizasyonlar çoğu zaman dışarıdan kusursuz görünür: güçlü liderlik,
iyi bir ekip, iyi yönetim, parlak sonuçlar…
Ancak ironik biçimde, birçok organizasyonu yoldan çıkaran şey başarısızlık
değil, başarının kendisidir.Başarıyla gelen kibirve rehavet, büyümenin en
sinsi düşmanıdır.
Kendi gerçeklerine inanan bu organizasyon liderleri “Artık olduk.”
duygusuna kapılarak hazır olduklarına düşünürler.  Öğrenmenin, gelişimin ve değişimin yerini bilmişlik
alır. 
David Anderson, “Dünün tavus kuşu, yarının toz alıcısıdır.”diyor. Dün
muhteşem görünen tavus kuşu, yarın kitapların tozunu alan tüylü bir alete
dönüşebilir. Dünün övünç kaynağı olan başarı hikâyeleri bugünkü gelişimin
önündeki engeller olabilir. 
Başarılı organizasyonları yoldan çıkaran görünmez tehlikelerin ne kadar farkında olursak, bunlara kapılmamak için o derecede iyi önlemler alırız. Böylece çok büyük bir kayıtsızlık duvarının içine gömülmekten kurtuluruz. Bu etmenler:
1.  Liderler
kendini geliştirmeye bırakırlar.
“Artık öğrendim” diyen lider,
aslında kaybetmeye başlamıştır.
Yeni fikirler üretmek yerine geçmiş başarılarını anlatır.
Böylece hem cehaletin hem de kibrin tuzağına düşer.
“Ben her şeyi biliyorum” diyen lider, büyümeyi terk etmiş kişidir.Kendileri
bırakmış olmalarına rağmen başkalarına nasıl gelişecekleri konusunda bilgi
vermeyi de ihmal etmezler. 
“Gidemediğiniz bir yere kimseyi götüremezsiniz.” Bu nedenle, bir liderin asıl sorumluluğu, başkalarının önünü açmaktır.
2. Liderler büyük düşünmeyi bırakırlar
Başarı, insanı konfor
alanına hapseder.“Zirvedeyiz” duygusu, vizyonu daraltır. Risk almak
yerine koruma içgüdüsü öne çıkar.Lider, yenilik yerine “var olanı
kaybetmeyelim” psikolojisine sığınır. Oysa konumu koruma çabası, çoğu zaman
gerilemenin başlangıcıdır.Büyük düşünmeyi bıraktığınızda, oyunu güvenli
oynamaya karar verdiğinizde, yakaladığınız başarıdan da vazgeçmiş oluyorsunuz.
Hata yapmaktan korkan organizasyonlar, en büyük hatayı hiç denememekte
yaparlar.
“Bugün
düşüncelerimiz bizi getirdiği yerdeyiz.
Yarın da düşüncelerimizin bizi götüreceği yerde olacağız.”
3. Liyakatsiz Sadakat “Bizden olsun yeter” Anlayışı
Bir
organizasyonu çökerten en sinsi hastalıklardan biri, liyakat yerine sadakati
koymaktır.
Başarıyı
getiren nitelikli insanlardır; ama belli bir noktadan sonra bazı liderler,
kendisine sorgusuz bağlı kişileri etrafına toplamayı tercih eder.Çünkü sadık
insanlar, “evet” der; liyakatli insanlar ise “neden?” diye sorar.
Bu durum, zamanla fikrin yerini kişiye bağlılığa, kurum kültürünün yerini klikleşmeye bırakır.Sonuçta kararlar akılla değil, duyguyla alınır.Böylece organizasyon, kendi içinde küçük çıkar gruplarına bölünür ve dinamizmini kaybeder.
4. Ön safta liderlik yapmayı bırakırlar.
Bir zamanlar ekibinin yanında ter
döken lider, artık ofisinde evraklar arasında kaybolur. Yöneticiye dönüşür.
İnsanlarla ilgilenmek yerine raporlarla ilgilenir. Fildişi kulesine çekilen
lider, en önemli varlığı olan çalışanlarla bağını kaybeder.Öyle ki, o elde
ettikleri başarıyı sağlayan, onlara geçiren şeyin, o çalışanlar olduğunu
unuturlar. 
Başarıyı getiren, kağıtlar değil
insanlardır. Ancak, çoğu insanlar kağıtlarla uğraşmayı insanlarla uğraşmaktan
daha fazla tercih eder. Kağıtlarla uğraşmak kolaydır; insanlarla uğraşmak ise
emek ister.Çünkü burada problem çözmek, iletişim kurmak ve sorun gidermek zaman
alır. 
Ve sahada olmayı masada olmaya tercih eden lider, takım ruhunu yavaş yavaş öldürür.
5.  Liderler
diğerlerini geliştirmeyi bırakırlar 
Bir başka tehlike ise diğerlerini geliştirmeyi bırakmaktır.Bazı
liderler, başkalarının parlamasından korkar. “Ya benden öne geçerse?” kaygısı,
ekip ruhunu zehirler. Oysa gerçek lider, organizasyonundaki insanları büyüten
kişidir.Bilir ki, Birini parlatmak, kendinden ışık eksiltmez, aksine
çoğaltır. Başkalarını büyüten aslında kendisini büyütür. 
Yetkilendirmeyen, paylaşmayan, sadece kendine güvenen lider, kısa vadede güçlü görünür; ama uzun vadede yalnız kalır.
6. İletişim Kopukluğu Güvenin Yerine Korkuyu Besler
Bir organizasyon büyüdükçe, iletişim ağları da karmaşıklaşır.Ama tehlike, iletişimin tamamen tek yönlü hale gelmesidir.Bir lider hoşuna gitmeyen her fikirle, “Bu olmaz.” diyorsa orada yeni fikirler yeşermez. Böyle bir ortamda, alt kademelerdeki sorunlar yönetime ulaşmaz; hatalar zamanında fark edilmez.
Bir bakıma organizasyon, kendi iç sesini duyamaz hale gelir.Yukarıdan aşağıya sürekli “talimat” gelir ama aşağıdan yukarıya geri bildirim gitmez.
Korku kültürünün hâkim olduğu yerlerde çalışanlar risk almaz, fikir beyan etmez, hatalardan öğrenmek yerine hataları gizler.Güvenin yerini korku alırsa, organizasyon hızla yozlaşır.
Bir yöneticinin en büyük başarısı, çalışanlarına hata yapma cesareti verebilmek olmalıdır. Çünkü yenilik, denemenin; denemek ise hata yapmanın doğal sonucudur.
7.  Temel
Değerlerin Terkedilmesi
Her organizasyonun bir kuruluş amacı, bir ideali vardır.Organizasyon
büyüdükçe, basit ama hayati ilkeler unutulur. Bunlar, disiplin, güven,
iletişim ve geri bildirimdir.“Bunları zaten biliyoruz.” denir ama
uygulanmaz. Kültür zayıflar, kimlik kaybolur.
Oysa uzun ömürlü organizasyonları ayakta tutan şey, vizyon değil; değer
bütünüdür. Bir kurumun “Neden varız?” sorusuna net bir cevabı yoksa,
yönü pusulasız bir gemininki gibidir. Bir süre ilerler, ama sonunda fırtınada
kaybolur.
Ve gerçek başarı; bir varış noktası değil, bir yolculuktur. Ulaşılan noktayı korumak değil,
oradan daha ileriye gidebilmektir. 
Bir organizasyonun varlığını sürdürmesi ve ilerlemesi için öğrenmeyi,
yenilenmeyi ve farkındalığı hiç bırakmaması gerekir.
“Başarı rehavet getirdiği anda, çöküş sessizce başlar.Ve çoğu zaman o çöküş, alkışların arasında gerçekleşir.”




 
   Foto Galeri
 Foto Galeri Video Galeri
 Video Galeri Canlı Yayın
 Canlı Yayın 
   
                    
                



 
        





Yorumlar