SON DAKİKA
Hava Durumu

AYNI RAHMİN ÇOCUKLARI İRAN VE İSRAİL

Yazının Giriş Tarihi: 16.04.2024 10:26
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.04.2024 10:26

Üç gün önce Nisan başından beri tüm dünyanın konuştuğu şey sonunda gerçekleşti. İran İsrail’e drone’lar aracılığıyla pek çok farklı noktadan saldırı düzenledi. Başta kulağa çok korkutucu gelen bu cümleler olayı biraz irdeledikçe komik ve hatta acınası bir hal aldı. Daha saldırı başlamadan bir hafta önceden konuşulan ihtimal bir gece ansızın pek de ani diyemeyeceğimiz şekilde gerçekleşti. İran birçok farklı noktadan 300’ yakın (pek azı) füze ve drone’larla İsrail’e saldırdı. Pek çoğu saatte 90 km hızı geçemeyen bu hava araçlarıyla yapılan saldırıya İsrail savunma yetkilileri büyük olasılıkla içtiği bir kaç kahve, izlediği bir kaç film ve bitmek bilmeyen bekleme süresinin ardından müdahale etti ve saldırı füze ve drone’ların yüzde doksan dokuzunun henüz havada imha edilmesiyle sonuçlandı. Peki ne oldu da biz böyle saçma bir tiyatro izledik, İran bu etkisiz ve hatta acıklı eylemi neden gerçekleştirdi? Yıllardır bize anlatılan İran masalı bir yalan mıydı? Yoksa bütün bu izlediğimiz aynı rahimden çıkmış iki kardeşin birbirlerinin canını yakmak istemeden oynadıkları bir oyun muydu?

Tarihler 1 Nisan’ı gösterirken İran’ın Şam’daki konsolosluk binasına hava saldırısı düzenlenmişti. Olay esnasında ikisi general toplam İranlı ölmüştü. İran ise o günden sonra olayın faili olarak İsrail’i kabul etmiş ve direkt olarak hedef göstererek üç gün önce tüm dünyanın garip ve anlamaz bakışlarla izlediği saldırıyla tehdit etmişti. Esasen bu olay ilk yaşandığında özellikle İsrail’in Gazze’de uyguladığı zulüm ve işkenceler de gözetilerek İran’ın bunu İslam devletlerini etrafında toparlayabilecek bir fırsat olarak değerlendirebileceği uzun uzun konuşulmuştu.

Tarihi denklemde İran’ı ve etkilerini akılcı bir süzgeçte değerlendirecek olsaydık eğer bu beklentinin baştan başa yanlış olduğunu anlamak pek de uzun sürmezdi. Henüz kısa sayılabilecek bir geçmişte 3 Ocak 2020’de ABD, İran’ın o dönemki şüphesiz en büyük generallerinden ve belki halk kahramanlarından Kasım Süleymani’yi öldürmüş ve tüm dünya aynı bugün olduğu gibi İran’ın vereceği yanıt konusunda korkuya kapılmıştı. Ama aynı bugün olduğu gibi o gün de öncesinde ABD istihbaratına haber vererek boş hedefleri bombalamış ve halkına muzafferce alınmış kudretli ve efsanevi bir intikam masalı anlatmıştı.

Peki nasıl oldu da dünyanın tehlikeli bir aslan gördüğü İran kağıttan kaplan çıktı?

İran İslam Devrimi’nin ardından günümüze gelene dek Sovyetler ve tarihi mirasçısı Rusya’nın en büyük müttefiklerinden olan İran özellikle seksenler ve doksanlarda Saddam Hüseyin’in Irak’ıyla girdiği savaşlardan elindeki güçlü mezhep kartı ve müttefiklerinin de desteğiyle sağ ve bütün çıkmayı başararırken sonrasında dünyanın girdiği yeni rota ve Arap Baharı’nın İslam coğrafyasına getirdiği kırımın ardından coğrafya üzerindeki elini güçlendirdi. Yeni denklemde artık Orta Doğu’da daha güçlü olmak, inandıkları tarihi misyonlarını gerçekleştirmek için daha saldırgan bir tutum izleyen İsrail’le karşı karşıya kaldılar. Tabi ki zorbalaşmak isteyen her diktatörün olduğu gibi İsrail’de Netenyahu’nun, İran’da da Mollalar’ın ülke içinde muhalifleri arttı. Bu süreçte kendi siyasi ikballeri için en azından savaşır görünecekleri bir düşmana ihtiyaçları vardı. Tam da burada daha üç gün önce izlediğimiz ve daha öncekilere epeyce benzeyen oyun sahneye koyuldu. İran kendi halkına güçlü olduğu, düşman İsrail’i vurduğu masalını anlattı ve biraz olsun İsrail’in yaptıkları yüzünden epeyce gerilmiş İslam coğrafyasının sinirlerini yumuşattı. İsrail de tehlikenin hala devam ettiğini, Gazze ve coğrafya üzerindeki baskısını arttırmak zorunda olduğunu halkına inandırarak kalbi biraz olsun vicdanlı muhaliflerinin sesini bastırıp, tartışılan lider Netanyahu’nun şaibeli gücünü biraz daha arttırdı.

Şunu kabul etmek lazım özellikle olası Sunni-Şii gerilimi üzerinden her koşulda kazançlı çıkacak olan İsrail’in şu aşamada güçlü kalmış tek Şii ülkeyi gereğinden fazla zorlayıp köşeye sıkıştırması yarın kendi ikballeri için zorlayıcı sonuçlar doğurabilir. Halihazırda sunni ağırlıklı islam dünyasında ikinci bir kutbun varlığı İsrail için hala bir güvence. İşte sırf bu yüzden bu iki ülkenin danışıklı dövüşünü bir süre daha seyredeceğiz gibi duruyor. Çünkü beslendikleri kaynaklar, yakın süreli hedefleri ve amaçları birbiriyle örtüşmek bir yana adeta birbirlerine güç veriyor. İkisi de bu oyundan müspet kazanımlar sağlıyor. Olansa İran’ın kendi ülkesinde zulmettiği halkına, Gazze’deki masuma oluyor.

Peki biz çok yakından bütün bu olayları izleyen Türkler ne yapmalıyız? Sanırım bütün bu kavganın danışıklı bir dövüş olduğunu kabul ederek kendi pozisyonumuzu güçlendirmeli ve İsmet Paşa’nın İkinci Cihan Harbi’nde olduğu gibi bundan sonra bu iki ülke arasındaki olaylara biraz sağır olmalıyız. Yoksa halihazırda bölgenin güçlü aktörlerinden olan ülkemizin toplumda ve özellikle iktidar tabanında yayılan İsrail rahatsızlığının tehlikeli bir kıvılcımı bizi aynı 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı’nın yarattığı kontrolsüz mülteci etkisine benzer pek çok sorunla baş başa bırakabilecekken sonrasında yüz yıldır tecrübe etmediğimiz daha başka acılar ve zorluklarla kucaklaşma ihtimalimiz de söz konusu olacak.

Tam da bu yüzden ekonomisi güçlü, sorunlarını çözmüş, sözü muktedir ve rasyonel bir Türkiye’ye dünyanın ve coğrafyanın çok ihtiyacı var. İşte ancak öyle olduğumuz zaman etrafımızda yükselen bütün bu kötülüklerin sakinleşmesine, mazlumların biraz olsun nefes almasına yardımcı olabilir, topyekün üstümüze gelen bu delilikten dünyanın ve İslam dünyasının kurtulmasına önayak olabiliriz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.