Babalar ağlamaz derler.
Doğrudur… Baba ağlamaz.
Ama baba, kızının sessizce büyüdüğünü fark ettiğinde içinden bir şey kopar; adı ağlamak değildir belki ama ondan daha ağırdır.
Kızım,
Sen küçükken elimi bırakmaktan korkardın.
Şimdi kalabalıkların içinde kayboluyorsun, ben arkandan bakıyorum.
Sesini duymuyorum ama varlığını özlüyorum.
Eskiden dizim senin dünyandı.
Şimdi dünya senin dizlerinin altında, ben bir kenarda kaldım.
Büyümek sana yakıştı…
Ama bana eksik geldi.
Bir gün fark ettim:
Artık “baba” deyişin değişmiş.
Eskisi kadar acele değil, eskisi kadar muhtaç değil.
Benim kalbim hâlâ aynı yerde duruyor ama sen başka bir hayata taşınmışsın.
Ben senin ilk kahramanındım.
Şimdi kahramanların var, hayallerin var, yolların var.
Beni seversin biliyorum ama artık ihtiyacın yok.
İşte baba dediğin tam da burada yenilir.
Ben sana güçlü olmayı öğrettim.
Ama kimse bana, seni kaybeder gibi büyüteceğimi söylemedi.
Kimse “Bir gün kızın sana ihtiyaç duymadığında da ayakta durabilecek misin?” diye sormadı.
Kızım,
Ben senin canını yakacak hiçbir şeyi yapmadım belki…
Ama seni bu kadar sevmenin de bir bedeli varmış.
Sessiz geceler, saklanan özlemler, kimseye anlatılmayan bir boşluk.
Ben seni bırakmadım.
Sadece sen benden biraz uzaklaştın.
Bu da hayatın kuralıymış.
Ama şunu bil:
Ne kadar büyürsen büyü,
Ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş,
Bu kapı hep açık kalacak.
Bu baba, hep burada olacak.
Bir gün yorulursan,
Bir gün dünya ağır gelirse,
Bir gün herkes giderse…
Gel kızım.
Konuşma bile.
O eski diz, hâlâ yerinde.










Yorumlar