DOLAR 39,9043 EURO 46,8742 STERLİN 54,7448 GRAM ALTIN 4.223,95 BIST 100 9.404,89 BITCOIN $107.509
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101

HABERLER

BAL-GÖÇ Kongresi: Zor Sınav!

Giriş: 24.12.2025 16:12 | Güncelleme: 24.12.2025 16:18
Paylaş
BAL-GÖÇ Kongresi: Zor Sınav!

BAL-GÖÇ bir davadır.

Bizler bu davanın ta kendisiyiz.

Bu davanın hem sebebi, hem bugünü hem de yarınlarıyız.

Bu cümleler, Prof. Dr. Fahriye Vatansever Ağca’nın dünkü basın açıklamasından.
Ama aslında bu sözler bir açıklamadan öte, bir hatırlatmadır.
Unutulmak istenene karşı yükseltilmiş bir hafıza çağrısıdır.

BAL-GÖÇ; 1984 yılında Bulgaristan’da Türklerin isimlerinin zorla değiştirildiği, Türkçe konuşmanın yasaklandığı, kimliğin suç sayıldığı karanlık günlerin içinden doğdu.
O gün yalnızca bir dernek kurulmadı.
Bir onur mücadelesi,
bir toplumsal hafıza,
bir direniş iradesi inşa edildi.

Türkiye’nin en kapsamlı sivil toplum örgütlerinden biri olan BAL-GÖÇ, 1987 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla “Kamu Yararına Çalışan Dernek” statüsünü aldı. Yıllarca Bulgaristan göçmenlerinin gür sesi oldu. Aidiyetin güçlendiği, insanların kendini ait hissettiği bir çekim merkeziydi. Üye sayısı 15 binlere kadar ulaştı.

Ama bugün…
Bugün o parlak günlerden uzaklaşıldığı inkâr edilemez bir gerçektir.

Aidiyet Kaybolduğunda, Dernek Sadece Tabeladır

Bugün üyeler, kendilerini temsil edilmiş hissetmediklerini söylüyor.
Sorunlarına çözüm bulamadıklarını,seslerini duyurabilecekleri bir zemin kalmadığını düşünüyor.

Aidiyet zayıflıyor.
Ve bu zayıflamanın en çarpıcı ifadesi şudur:

Defter de bizim elimizde, kalem de. Kimi istersek yazarız, kimi istemezsek yazmayız. Ne yapacaksınız?

Bu cümle bir itiraftır.Bir zihniyetin özetidir.Kendi tabanından kopmuş,
kendi üyelerine güvenmeyen bir yapıbaşarılı olabilir mi?

“Bu Mücadeleyi Kim Daha İyi Bilir?

Bu zulmü bizzat yaşayanlar mı daha iyi bilir,
yoksa yaşananları televizyonlardan izleyip, gazetelerden okuyanlar mı?

Bugün BAL-GÖÇ’ün tabanından neden koptuğunu anlamak için sorulması gereken temel soru tam da budur.

Dün 15 bine yakın üyesi olan bir dernek…
Bir önceki kongrede yaklaşık 3 bin kişilik hazirun…
Bugün ise 2100 civarında bir katılım…”

Bu düşüş sadece bir sayı mıdır?
Yoksa aidiyetin, güvenin ve birlik duygusunun erozyona uğradığının açık bir göstergesi midir?

Fahriye Hoca devamında, “Kendi insanını ‘aidat ödemedi’ gerekçesiyle iradesinden mahrum bırakmak…
250 TL üzerinden bir halkın iradesine ipotek koymak…Hangi vicdana,hangi ahlaka,hangi dava anlayışına sığar?

Aidatını ödeyememiş bir Balkan göçmeni,bu davaya daha mı az aittir?” diyor.

Ve devamına, Liderlik Koltukta Oturmak Değildir

Liderlik;tek başına isimle seçim kazanmak değildir.

Liderlik;ekip işidir.İstişaredir.Birliktir…

35 kişilik bir yönetim kurulu oluşturup,3 yıl içinde yarıya yakınının istifa ettiği bir tablo…

Bu nasıl izah edilebilir?

Başkan yardımcısını keyfi biçimde görevden almak,
WhatsApp gruplarından çıkarmak,sonra da ‘etkinliklere katılmadı’ diye suçlamak…

Bu mudur liderlik?
Bu mudur dava adamlığı?

Bir lider,kendi yol arkadaşlarını ötekileştirir mi?
Onları karalayarak toplum nezdinde itibarlarını zedeler mi?” diyor.

Ve devam ediyor, “İftira ile kazanılan seçim zafer midir?

Rakibini karalayarak,dedikodu üreterek,
montajlarla, tetikçi kalemlerle bir insanın haysiyetiyle oynayarak…

Bir seçim kazanılabilir mi?

Diyelim ki kazandınız…
Bu seçimi gerçekten kazanmış olur musunuz?

Bir anneye,bir hekime,bir akademisyene,
saygın bir profesöre yapılan iftiralara sessiz kalmak…

Bu, yapılanları onaylamak değil midir?

Seçim kazanmak için gerçekten her şey mübah mıdır?” ifadelerine yer veriyor.

Bu dava, masallarla değil yaşanmışlıklarla yazıldı.

1989 zorunlu göçünü yaşayan çocuklar bilir:
Bir gecede “24 saat içinde ülkeyi terk edeceksiniz.” denmesini…
Her şeylerini geride bırakıp, bir iki valize bir hayatın sığdırılmaya çalışılmasını…

Okula korkuyla, ürkeklikle ama umutla gelen çocukların gözlerini…

Türkçeyi bilmeden Türkiye’de okula başlayıp,kısa sürede fen ve matematikte zirveye çıkan o çocukları…

Yokluk içinde, yırtık ayakkabılarla çamurlu yollardan yürüyerek gelen,dereceyle mezun olan,Türkiye’nin en saygın üniversitelerinde okuyan bir nesli…

Bu hayatlara çamur atmak, onları lekelemeye çalışmak, ancak ciğere uzanamayan kedinin “mundar”demesidir.

Fahriye Vatansever Ağca, “Bu tablo bir alarmdır!” diyor. Devamında, “Bugün BAL-GÖÇ;birkaç kişinin kişisel gerekçelerle tutunduğu,tabanla bağları zayıflamış,birleştirici olmaktan uzaklaşmış bir yapıya dönüşmüşse…

Bu durum her geçen gün biraz daha kan kaybı anlamına gelmez mi?

Bir derneğin internet sitesine panayır fotoğrafları koymak,ziyaretleri ‘faaliyet’ diye sunmak…

Gerçek üretimin,gerçek mücadelenin,gerçek temsilin yerini tutar mı?” diyor.

“Bir koltukta kalkmamak bazen çok şey anlatır.
Ya saklanan bir şey vardır…
Ya da o koltuk çoktan kirlenmiştir.

BAL-GÖÇ bir koltuk meselesi değildir.
BAL-GÖÇ bir onur, bir hafıza, bir gelecek meselesidir.

Bu dava;iftirayla değil,korkuyla değil,aidatla değil…

Kalple, vicdanla ve cesaretle yürünür.

Ve bu davanın gerçek sahipleri,ne iradesini 250 TL’ye satar,ne de geçmişini unutur.”

Gündeme yansıyan ve yukarıdaki açıklamaları dikkate aldığımızda 28 Aralık Pazar günü BAL-GÖÇ için bir kader anı diyebiliriz. Seçim olmanın ötesinde bir zihniyet değişimi ya da yol ayrımını getirecek gibi görünüyor.

Yorumlar

×

Haber Arama