DOLAR 39,9043 EURO 46,8742 STERLİN 54,7448 GRAM ALTIN 4.223,95 BIST 100 9.404,89 BITCOIN $107.509
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101

HABERLER

2 senelik Orta Vadeli Program açıklandı

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 2026-2028 Orta Vadeli Programına(OVP) ilişkin, "Program dönemi sonunda tek haneli seviyelere kalıcı olarak inmesini hedeflemekteyiz" dedi.

Giriş: 08.09.2025 13:24 | Güncelleme:
Paylaş
2 senelik Orta Vadeli Program açıklandı

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde 2026-2028 dönemini içeren Orta Vadeli Program'ı açıkladı. Yılmaz, üç yıla dair bir perspektifle, her yıl Eylül ayının başında güncellenen temel politika belgesi olan OVP, bütçe sürecini başlatmakta, makroekonomik büyüklükler, bütçe dengesi, kamu ödenek tavanları ve öncelikli reform alanlarına ilişkin politika ve tedbirleri ortaya koyduğunu belirtti. Yılmaz, Orta Vadeli Program, her yıl olduğu gibi bu yıl da Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı müşterek çalışmasıyla, Bakanlıkların ve kamu kurum ve kuruluşların katkıları ile hazırlandığını aktardı. Yılmaz, hazırlık sürecinde ortak akıl ve katılımcı bir anlayışın esas alındığı programın, ilgili tüm taraflarla istişare edildiğine dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı güçlü siyasi iradesiyle ortaya koydukları ve koordineli bir şekilde hayata geçirdikleri ekonomi programını başarıyla uygulandığını vurgulayan Yılmaz, "Bunun somut sonuçlarını da hep birlikte görüyoruz. Geçtiğimiz yıl Eylül ayında uygulamaya koyduğumuz OVP’den bu yana küresel ve bölgesel düzeyde pek çok olumsuz gelişme yaşanmış, ticaret politikalarındaki belirsizlikler tarihi zirvelerini görmüş, artan jeopolitik risklerle dünya genelinde büyüme görünümü baskılanmıştır. Bu dönemde yaşanan pek çok menfi hadiseye rağmen temel makroekonomik politika yaklaşımımız kararlılıkla sürdürülmüş; fiyat istikrarı, mali disiplin ve sürdürülebilir büyüme hedeflerimizden sapma olmamıştır. Bu dönemde ekonomimiz benzer ülkelere kıyasla olumlu ayrışmaya devam ederek, dış şoklara dayanıklılığını bir kez daha ortaya koymuştur" diye konuştu.


"Enflasyondaki bu önemli gerileme, uyguladığımız sıkı para ve maliye politikalarının etkisini açıkça göstermektedir"

Programın ana odağında yer alan enflasyonla mücadele kapsamında, geçiş sürecinin ardından, Haziran 2024’ten itibaren kesintisiz bir dezenflasyon sürecine girildiğini hatırlatan Yılmaz, "Bu dönemde olumsuz dış şartlar ve konjonktürel gelişmelere rağmen dezenflasyon süreci kararlılıkla sürdürülmüş, enflasyon oranı toplamda 42,5 puanlık önemli bir gerileme kaydetmiştir. Enflasyondaki bu önemli gerileme, uyguladığımız sıkı para ve maliye politikalarının etkisini açıkça göstermektedir. Enflasyon beklentileri ve ana eğilim göstergelerindeki iyileşmeyle, Eylül ayı ve yılın geri kalanında da dezenflasyon sürecinin kesintisiz bir şekilde devam etmesini bekliyoruz" ifadelerini kullandı.


"Türkiye ekonomisi dayanıklı ve dengeli görünümünü korumaktadır"

Dünya genelinde enflasyonla mücadele politikalarının devamı ve parasal gevşeme döngüsünün ötelenmesiyle görece sıkı seyreden finansal şartlar, zayıf seyreden dış talep ve artan jeopolitik gerilimler gibi pek çok olumsuz gelişmeye rağmen Türkiye ekonomisi dayanıklı ve dengeli görünümünü koruduğunu ifade eden Yılmaz, "Ekonomimiz, 2024 yılı genelinde dezenflasyon sürecine uyumlu şekilde ılımlı seviyelerde ve dengeli şekilde yüzde 3,3 oranında büyüme kaydetmiş ve 15 yıl boyunca kesintisiz büyümesini sürdürmüştür. 2025 yılının ilk yarısı itibarıyla milli gelir büyümemizin, dezenflasyon politikalarının bir yansıması olarak yüzde 3,6 oranında ılımlı seyrettiği görülmüştür. Özellikle yılın ikinci çeyreğinde, zayıf dış talep şartlarıyla beraber baz etkisiyle iç talepte görülen artış dengeli bir şekilde yönetilmiş, sürdürülebilir büyüme kompozisyonu korunmuştur. Özetle, fiyat istikrarı yolunda önemli mesafe kat edilirken, aynı zamanda büyüme performansımız enflasyonist baskı oluşturmayan bir yapıda sürdürülmüş, ekonomide çıktı açığı negatif yönde kalarak ekonominin ısınmasına müsaade edilmemiştir. Bu tablo, uygulanan Programın hem dezenflasyon hem de dengeli büyümeyi sağladığını açıkça teyit etmektedir" dedi.

"Ülkemizin dış denge görünümünde önemli bir güçlenmeye işaret eden düşük cari işlemler açığı, ekonomimizin dış finansman ihtiyacının belirgin ölçüde azaldığını ortaya koymaktadır"
2023 yılı Mayıs ayında cari işlemler açığı 59,7 milyar dolara, milli gelire oranla yüzde 6,9’a kadar yükseldikten sonra, uyguladıkları ekonomi programı ve güçlü politika eşgüdümü sayesinde bu alanda kayda değer bir iyileşme sağlandığına dikkat çeken Yılmaz, "2024 yılı Haziran ayında cari işlemler açığı 20,2 milyar dolara gerileyerek milli gelirin yüzde 1,7’sine düşmüştür. Bu olumlu seyir 2025 yılına da taşınmış, Haziran itibarıyla 18,9 milyar dolara gerileyen cari işlemler açığının milli gelire oranı yüzde 1,3’e kadar düşmüştür. Böylece, hem tarihi ortalamaların hem de geçmiş yıl seviyelerinin oldukça altına inen bir cari işlemler açığı kaydedilmiştir. Ülkemizin dış denge görünümünde önemli bir güçlenmeye işaret eden düşük cari işlemler açığı, ekonomimizin dış finansman ihtiyacının belirgin ölçüde azaldığını ortaya koymaktadır. Bu olumlu görünüm, yeni OVP dönemi için de atılacak yapısal adımlarla daha da pekiştirilecek ve kalıcı hale getirilecektir" ifadelerine yer verdi.


"Son iki yıl içerisinde, TL’ye artan güvenle TL mevduatlarımızın toplam mevduat içindeki payının yüzde 31,6 seviyesinden yüzde 60,7 seviyesine çıkması bu açıdan oldukça önemlidir."

Uyguladıkları program ve öngörülebilir politikalar çerçevesinde TL’ye güven artmış, bu sayede Kur Korumalı Mevduat hesapları yabancı para mevduatlara dönüşmeden ve herhangi bir kur baskısı oluşturmadan sağlıklı bir şekilde neticelendirildiğini belirten Yılmaz, "Son iki yıl içerisinde, TL’ye artan güvenle TL mevduatlarımızın toplam mevduat içindeki payının yüzde 31,6 seviyesinden yüzde 60,7 seviyesine çıkması bu açıdan oldukça önemlidir. Bu dönemde KKM hesaplarının toplam mevduat içindeki payı yüzde 26,2’den yüzde 1,7’ye kadar gerilemiştir. KKM hesaplarının açma ve vadesinin uzatılması uygulamasının 23 Ağustos itibarıyla sonlandırılmasıyla 2026 içinde bu hesapların tamamen kapanacağını da görmüş olacağız. KKM hesapları sona ererken, döviz hesaplarına dönüşme endişelerinin de zemin bulmadığını görmüş olduk. Nitekim bu dönemde yabancı para mevduatların payı artmamış, aksine yüzde 43’lerden yüzde 37,7 seviyesine gerileyerek TL’ye güveni pekiştirmiştir" açıklamalarında bulundu.


"Son iki yılda sürdürdüğümüz politikalar neticesinde, uluslararası rezervlerimiz önemli tutarda artarak tarihi yüksek seviyelere çıkmış ve ekonomimize güveni daha da artıran bir düzeye ulaşmıştır"

Son iki yılda sürdürdükleri politikalar neticesinde, uluslararası rezervlerin önemli tutarda artarak tarihi yüksek seviyelere çıkmış ve ekonomiye güveni daha da artıran bir düzeye ulaştığını söyleyen Yılmaz, "Bu dönemde brüt rezervlerimiz yaklaşık 80 milyar dolar artmıştır. Böylece rezervlerimiz Ağustos ayı sonu itibarıyla 178,4 milyar dolar seviyesine ulaşarak, ekonomimize güveni pekiştiren, dış şoklara karşı ekonominin dayanıklılığını artıran önemli göstergelerden biri haline gelmiştir. Ekonomide sağlanan kazanımlarımız sayesinde risk primimiz de önemli ölçüde gerilemiş ve 700’lü seviyelerden 5 Eylül itibarıyla 270 seviyesinin de altına gerilemiştir" ifadelerini kullandı.

Yılmaz, geçilen OVP’de 2024 yılı için bütçe açığının milli gelire oranı, yüzde 1,7 seviyesindeki deprem harcamalarına rağmen 2024 yılsonunda Bütçe Kanunu’nda öngörülen yüzde 6,4’ün oldukça altında yüzde 4,7 oranında gerçekleştiğini belirterek bu gelişmede, deprem harcamaları devam ederken diğer harcamalar üzerinde alınan ilave tedbirler etkili olduğunu söyledi.


"Kararlılıkla uyguladığımız politikalar sayesinde, Türkiye Yüzyılına yaraşır bir şekilde tarihe geçen bir tabloyla karşı karşıyayız"

Uygulanan politikalara ilişkin konuşan Yılmaz, "Enflasyonda kesintisiz düşüş, büyümede dengelenme, cari açıkta iyileşme, TL’ye artan güven, tarihi yüksek rezervler, gerileyen risk primi ve depremin etkisine rağmen azalan bütçe görünümüyle, ekonomi politikalarımızın somut ve kalıcı sonuçlar üretmeye başladığı net bir şekilde görülmektedir. Kararlılıkla uyguladığımız politikalar sayesinde, Türkiye Yüzyılına yaraşır bir şekilde tarihe geçen bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu çerçevede, 2025 yılını tamamlarken Programımızın en temel performans göstergeleri olarak; İlk defa 1,5 trilyon doları aşan bir milli gelir büyüklüğüne, ilk defa kişi başına 17 bin doların üzerine çıkan bir milli gelire ve yine ilk defa, Dünya Bankasınca yapılan sınıflandırmaya göre yüksek gelirli ülkeler grubuna adını yazdıran bir Türkiye’ye ulaşmış olacağız. Böylece ülkemiz 2025 yılı sonu itibarıyla dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi konumunda olacaktır" dedi.


"Terörsüz Türkiye’ vizyonumuz doğrultusunda, bugüne kadar terörle mücadeleye ayırdığımız kaynakların daha üretken alanlarda kullanılması ülkemizin ekonomik potansiyelinin daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir şekilde hayata geçmesine imkân sağlanacaktır"

2002 yılında 239 milyar dolar hacme ve kişi başı 3 bin 616 dolar gelire sahip bir ülkeden bugün ulaştığımız bu rakamlar, sadece ekonominin gücünü değil, milletin azmini ve kararlılığını da gösterdiğini ifade eden Yılmaz, "Bu büyük atılımın temelinde güçlü ve kararlı liderlik, siyasi istikrar ve programlı çalışma anlayışı yatmaktadır. Burada altını çizmekte yarar gördüğümüz bir husus da, yaklaşık yarım asırdır süren terör tehdidinin sona ermesiyle ilgili attığımız adımlar, ekonomik istikrarımıza da önemli katkı sunacaktır. ‘Terörsüz Türkiye’ vizyonumuz doğrultusunda, bugüne kadar terörle mücadeleye ayırdığımız kaynakların daha üretken alanlarda kullanılması ülkemizin ekonomik potansiyelinin daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir şekilde hayata geçmesine imkân sağlanacaktır. Ülkemizde ve içinde bulunduğumuz bölgede huzur ve istikrarın güçlenmesi, kamu kaynaklarının daha etkin kullanımı, üretim ve ticaret ağlarının genişletilmesi sayesinde kalkınma sürecimiz daha da hızlanacaktır" şeklinde konuştu.


"Zayıf büyüme görünümü artan korumacılıkla baskılanmakta, büyüme ile ticaret arasındaki makas ciddi biçimde açılmaktadır"

Küresel ekonomide ileri yıllara bakıldığında, büyümenin zayıf ama görece istikrarlı bir seyir izleyeceğini gördüklerini söyleyen Yılmaz, "IMF’nin son tahminlerine göre 2024 yılında yüzde 3,3 olarak kaydedilen küresel büyümenin, 2025’te yüzde 3’e, 2026’da ise yüzde 3,1 seviyesine gerilemesi beklenmektedir. 2027 ve 2028 yıllarında ise büyümenin yüzde 3,2 civarında dengeleneceği öngörülmektedir. Burada asıl odağımız olan, küresel ticaret hacmindeki gelişmelerdir. 2024’te yüzde 3,5 oranında büyüyen dünya ticaret hacminin 2025’te tarife artışları devreye girmeden öne alınan talep nedeniyle yıl genelinde yüzde 2,6 arttıktan sonra 2026’da ise yüzde 1,9’a kadar gerilemesi beklenmektedir. Dolayısıyla zayıf büyüme görünümü artan korumacılıkla baskılanmakta, büyüme ile ticaret arasındaki makas ciddi biçimde açılmaktadır" ifadelerine yer verdi.

Küresel görünümde, Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir diğer önemli başlık ise emtia fiyatları olduğuna dikkat çeken Yılmaz, "Son yıllarda enerji ve gıda fiyatlarında yaşanan sert dalgalanmalar, hem küresel enflasyon üzerinde baskı oluşturmuş hem de enerji ithalatçısı konumundaki ülkeleri, dolayısıyla Türkiye’yi doğrudan etkilemiştir. Küresel salgın sürecinin ekonomik etkileri henüz atlatılmamışken, 2022 yılında başlayan Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte enerji fiyatlarında hızlı ve sert bir artış yaşanmış; bu gelişme, küresel enflasyonist baskıların en temel kaynaklarından biri olmuştur. Para Fonu (IMF) projeksiyonlarına göre, 2025-2026 döneminde hem enerji hem de diğer temel emtia kalemlerinde yatay ve ılımlı bir seyir beklenmektedir. Emtia fiyatlarındaki ılımlı seyir, ülkemiz açısından pozitif bir dış şart sunmaktadır. Zira söz konusu istikrarlı görünüm, hem maliyet baskılarını azaltmakta hem de makroekonomik dengelenmeyi kolaylaştırmaktadır. Dolayısıyla enflasyonla mücadelemizi desteklemekte ve cari işlemler dengesini iyileştirmektedir" açıklamalarında bulundu.
Yılmaz, 2026-2028 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programımızı oluştururken, tüm bu küresel eğilimleri dikkate alarak ekonomik hedeflerini gerçekçi varsayımlar ve sağlam temeller üzerine inşa ettiklerini söyledi.


"Orta Vadeli Programımızın temel hedeflerinden birini, dezenflasyon süreciyle uyumlu ve sürdürülebilir bir büyüme patikası oluşturmaktır."

Orta Vadeli Programının temel hedeflerinden birini, dezenflasyon süreciyle uyumlu ve sürdürülebilir bir büyüme patikası oluşturduğunun altını çizen Yılmaz, şöyle konuştu:
" 2024 yılında yüzde 3,3 seviyesinde gerçekleşen büyümenin, 2025’te yine aynı düzeyde kalmasını öngörüyoruz. Ancak burada esas önemli olan, dezenflasyon süreci ilerledikçe ve yapısal dönüşümlerimiz hayata geçtikçe büyümenin de kademeli olarak güçlenecek olmasıdır. Bu kapsamda, 2026 yılında büyümenin yüzde 3,8’e, 2027’de yüzde 4,3’e ve 2028’de yüzde 5’e ulaşmasını hedefliyoruz. Programın ilk yılından itibaren sıkı para ve maliye politikalarıyla enflasyonu kalıcı şekilde düşürürken, büyümeden de taviz vermeyen bir yol haritası çiziyoruz. Önümüzdeki dönemde enflasyonu kalıcı tek haneli seviyelerine düşürürken büyüme potansiyelimizi de dönüşüm adımlarıyla kademeli bir şekilde yukarıya taşıyacağız. Türkiye ekonomisi, önümüzdeki üç yıllık dönemde, güçlenen potansiyeliyle, hem fiyat istikrarını sağlayacak hem de istikrarlı bir şekilde büyümeye devam edecektir."

Büyüme hedeflerimiz kadar öncelik verdikleri bir diğer temel alan ise istihdam olduğunu ifade eden Yılmaz,. "Zira istihdam, yalnızca ekonomik bir gösterge olmanın ötesinde, toplumun refah düzeyini doğrudan etkileyen, sosyal kalkınmanın temel unsurlarından biridir. 2024 yılı itibarıyla yüzde 8,7 seviyesinde gerçekleşmesini beklediğimiz işsizlik oranının, 2025’te yüzde 8,5’e, 2026 yılında yüzde 8,4’e ve 2027’de yüzde 8,2’ye gerilemesini öngörüyoruz. 2028 yılı sonunda ise işsizlik oranının yüzde 7,8’e düşerek, tarihinde ilk kez yüzde 8’in altına inmesi hedefliyoruz. Bu dört yıllık dönemde ekonomimize yaklaşık 2,5 milyon ilave istihdam kazandırarak, işgücü piyasasına daha fazla bireyin katılımını sağlamayı ve toplumsal refahı artırmayı amaçlıyoruz. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi önümüzdeki dönemde, sadece sürdürülebilir büyüme performansıyla değil, aynı zamanda güçlü istihdam kapasitesi ve kapsayıcı kalkınma yaklaşımıyla da öne çıkan bir yapı arz etmektedir" ifadelerine yer verdi.


"Türkiye ekonomisinin temel önceliği olan enflasyonla mücadelede kararlı ve bütüncül bir yaklaşımla ilerliyoruz"

Yılmaz Türkiye ekonomisinin temel önceliği olan enflasyonla mücadelede kararlı ve bütüncül bir yaklaşımla ilerlediklerini bildirerek, "Milletimizin sorunu neyse bizim sorunumuz odur. Milletimizin önceliği neyse hükümet olarak bizim önceliğimiz odur. Türkiye ekonomisinin temel önceliği olan enflasyonla mücadelede kararlı ve bütüncül bir yaklaşımla ilerliyoruz. 2024 yılında yüzde 44,4 seviyesinde gerçekleşen enflasyonun, 2025 yılında yüzde 28,5’e, 2026’da yüzde 16’ya, 2027’de yüzde 9’a ve 2028 yılında ise yüzde 8 seviyesine gerileyerek, Program dönemi sonunda tek haneli seviyelere kalıcı olarak inmesini hedeflemekteyiz. Bu görünüm yalnızca fiyat istikrarına ulaşma yolunda önemli bir aşamaya işaret etmekle kalmamakta, aynı zamanda vatandaşlarımızın alım gücünün korunması, gelirin adil paylaşımı, ekonomik güvenin güçlendirilmesi ve yatırım ortamının iyileştirilmesi açısından da kritik bir zemin sağlamaktadır. Geçtiğimiz iki yıllık dönemde bu doğrultuda önemli ilerlemeler kaydettik. 2023 yılında yüzde 65 seviyesinde gerçekleşen enflasyon, 2024 sonunda yüzde 44 düzeyine gerilemiştir. 2025 yılında ise bu oranın yüzde 30’un altına düşmesini bekliyoruz. Tek haneli enflasyon hedefimize yönelik olarak uygulamakta olduğumuz sıkı, kararlı ve koordineli para ve maliye politikaları, önümüzdeki dönemde de aynı disiplinle sürdürülecektir. Bu kapsamda, enflasyonda kalıcı düşüşü sağlayarak fiyat istikrarını tesis etme yönündeki kararlılığımızdan hiçbir şekilde taviz verilmeyecektir" diye konuştu.


2023 yılı itibarıyla milli gelire oranla yüzde 3,5 seviyesinde gerçekleşen cari işlemler açığının 2024 yılında yüzde 0,8’e kadar gerilemesi önemli bir iyileşmeyi işaret ettiğini belirten Yılmaz şu ifadeleri kullandı:

"Bu gerçekleşme, programımızda öngördüğümüz yüzde 1,7'lik tahminin oldukça altında kalmış ve dış denge açısından olumlu bir görünüm sağlamıştır. 2025 yılına ilişkin beklentimiz, Program hedefimiz olan yüzde 2’nin oldukça altında kalarak, cari işlemler açığının GSYH’ya oranının yüzde 1,4 seviyesinde gerçekleşmesi göstermektedir. Bu dönemde, özellikle ihracatta pazar çeşitliliğin artması ve enerji maliyetlerindeki düşüş cari dengeye olumlu katkı sağlayacaktır. 2026 ve 2027 yıllarında cari işlemler açığının milli gelire oranının sırasıyla yüzde 1,3 ve yüzde 1,2 seviyelerine gerilemesi hedeflenmektedir. 2028 yılı itibarıyla ise bu oranın yüzde 1 düzeyine kadar inmesi hedeflenmektedir. Cari işlemler dengemizde sağlayacağımız iyileşme, Türkiye'nin dış finansman ihtiyacını da önemli ölçüde azaltacak, dış dengenin sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesini sağlayacaktır. "


"2026-2028 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Programda, hızlı bir mali konsolidasyon gerçekleştirmeyi hedefliyoruz"

2026-2028 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Programda, hızlı bir mali konsolidasyon gerçekleştirmeyi hedeflediklerinin altını çizen Yılmaz, "Afet sonrası dönemde devam eden ihtiyaçlar süratle karşılanmaya devam ederken, personel giderleri ve sosyal güvenlik harcamalarındaki artışa rağmen, alacağımız ilave tedbirlerin etkisiyle mali duruşu daha sıkı hale getirmeyi öngörüyoruz. Bütçe açığının milli gelire oranı 2025 yılında yüzde 3,6, 2026’da yüzde 3,5, dönem sonunda ise yüzde 3’ün altında öngörülmektedir. Geçici nitelikte olan deprem harcamaları azaldıkça, bütçe açığının oranı düşmekte, AB Maastricht kriterleriyle uyumlu hale gelmektedir.

Depreme ilişkin olarak 2025 yılsonu itibarıyla bugünkü değerle 3,6 trilyon TL düzeyinde ve 90 milyar dolara karşılık gelen bir tutarda harcama yapmış bulunmaktayız. Depremle ilgili kalan ihtiyaçların karşılanması için 2026 yılında da ilave kaynak ayrılacak olup, yıllara sari azalmakla birlikte depremin yaralarının sarılması ve afetlere hazırlıklı olunması için bütçede önemli düzeyde kaynak ayrılmaya devam edilecektir. Afete ilişkin harcamaların yanı sıra, özellikle personel giderleri ve sosyal güvenlik harcamalarında yaşanan artışın etkisiyle son yıllarda bir miktar yükselmiş olmakla birlikte, AB tanımlı genel yönetim borç stokunun milli gelire oranı tarihi düşük seviyelerde bulunmaktadır. (Maastricht Kriteri yüzde 60) 2024 yılında kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 24,8 olurken bu seviyenin gelişmekte olan ülkelerin yüzde 70,5’lik ve gelişmiş ülkelerin yüzde 104,7’lik ortalamalarının oldukça altında olduğunu da ayrıca vurgulamak isterim" şeklinde konuştu.

İzlenen politikalar ve sağlanacak kazanımlarla Türkiye ekonomisi program dönemi sonunda güçlü bir tabloya kavuşacağını belirten Yılmaz, "Hedeflerimize doğru kararlılıkla ilerlediğimizde, 2028 yılının sonunda makroekonomik istikrarın kalıcı biçimde sağlandığı, sürdürülebilir büyümenin tesis edildiği bir ekonomik yapı inşa etmiş olacağız. Böylelikle, İlk defa milli gelirimiz 1,9 trilyon dolara yaklaşacak, Kişi başına düşen gelir 21 bin dolar seviyelerine çıkacak, İhracatımız 300 milyar doları aşacak, Turizm gelirlerimiz 75 milyar dolara ulaşacak. 2,5 milyon ilave istihdamla işsizlik yüzde 8’in altına indirilecek ve en önemlisi, tek haneli enflasyonla fiyat istikrarı kalıcı olarak sağlanacaktır. Tüm bu hedefler elbette sadece rakamlardan ibaret değildir. Bunlar, milletimizin refahını yükseltmenin, ekonomimizi daha dayanıklı, daha kapsayıcı ve daha güçlü kılmanın en temel göstergesidir. İnanıyoruz ki, Türkiye, sağladığı siyasi istikrar ve güven ortamıyla, önümüzdeki dönemde kararlılıkla uygulanacak politikalar sayesinde hem içeride hem küresel ölçekte çok daha güçlü bir konuma yükselecektir" açıklamalarında bulundu.

Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda, önümüzdeki dönemde sadece niceliksel büyümeyi değil, kaliteli ve verimliliğe dayalı sürdürülebilir bir büyüme patikasını esas aldıklarını vurgulayan Yılmaz, "Bu kapsamda, toplam faktör verimliliğini artıracak yapısal reform alanlarına odaklanıyor; üretim kapasitemizi enflasyonist baskı oluşturmadan artıracak politikaları kararlılıkla hayata geçiriyoruz. Sanayimizin dönüşümünü, yüksek katma değerli ve teknoloji yoğun üretime dayalı olarak hızlandırıyoruz. Ar-Ge ve yenilikçilik ekosistemimizi güçlendirmeyi ekonomik güvenliğimizi ve sürdürülebilir büyümemizi tesis edecek şekilde her zamankinden de fazla önceliklendiriyoruz. Yapay zekâ, yarı iletkenler, savunma sanayii, biyoteknoloji ve uzay teknolojileri gibi stratejik alanlarda özel sektör yatırımlarını destekleyici mekanizmaları güçlendiriyoruz.

Bu sayede girişimcilik altyapımızı daha etkin hale getiriyoruz ve toplam faktör verimliliğini kalıcı biçimde artırıyoruz. İklim değişikliği ile mücadelede yeşil dönüşümün, aynı zamanda verimlilik artışlarına da önemli katkı sağladığından hareketle düşük karbonlu üretim modelleri, döngüsel ekonomi uygulamaları ve yenilenebilir enerji yatırımları ile üretim maliyetlerini düşürüp, dış enerji bağımlılığımızı azaltarak cari dengeye katkı sağlamayı hedefliyoruz" dedi.

Yılmaz, dijital dönüşümü hızlandırarak özellikle KOBİ'lerin rekabet gücünü artırmayı önceliklendirdiklerini belirterek, 5G, yapay zeka ve nesnelerin interneti gibi ileri teknolojilerin üretim süreçlerine entegrasyonunu sağladıklarını, emek ve sermaye verimliliğinde önemli artışlar hedeflediklerini ifade etti.

Beşeri sermayeyi güçlendirmenin verimliliğe dayalı büyümenin temel unsuru olduğunu anlatan Yılmaz, bu kapsamda mesleki ve teknik eğitimin kalitesini artırmayı, genç nüfusu kritik teknoloji alanlarında istihdama yönlendirmeyi amaçladıklarını söyledi.

Beceri uyumu programlarıyla iş gücünün dönüşümünü desteklediklerini dile getiren Yılmaz, "Üretim ve ticaretin fiziksel altyapısını güçlendirmek üzere organize sanayi bölgeleri, lojistik merkezler ve demiryolu ulaşımı başta olmak üzere ulaştırma hatlarını bütünleşik bir anlayışla ele alıyoruz. Enerji ve lojistik maliyetlerini azaltmayı, rekabetçiliğimizi artırmayı, verimlilik artışını destekleyen sağlam bir altyapı oluşturmayı hedefliyoruz." dedi.

Cevdet Yılmaz, modern tarım üretim tekniklerini yaygınlaştırmayı, su gibi kısıtlı doğal kaynakları etkin kullanmayı önceliklendirdiklerini, akıllı tarım uygulamaları, sulama verimliliği ve girdi optimizasyonu ile tarımda verimliliği artırarak sektörel dönüşümü sürdürdüklerini kaydetti.

Yeni dönemde istihdam politikalarının, 4 temel öncelik etrafında şekilleneceğini belirten Yılmaz, bunların, güvenceli esnek çalışma modellerinin yaygınlaştırılması, işgücüne katılım oranlarının güçlü şekilde artırılması, beceri uyumunun güçlendirilmesi ve atıl işgücünün üretken istihdama yönlendirilmesi olduğunu söyledi.

Yılmaz, program döneminde uzaktan, hibrit ve proje bazlı çalışma modellerinin net tanımlara kavuşturularak sosyal taraflarla istişare içinde düzenleneceğini belirtti.
Kadınlar, gençler ve engelliler başta olmak üzere işgücüne katılımda güçlük yaşayan bireyler için hedefli programların devreye alınacağını anlatan Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti:

"Kadın istihdamı açısından erişilebilir bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması öncelikli adımlarımız arasındadır. Nitekim daha geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanı'mızın imzasıyla kreş konusunda bir genelge yayınladık. Tüm Türkiye'de adeta seferberlik içinde bu alanda altyapıyı geliştirmeye kararlıyız. Hayat boyu öğrenme yaklaşımı temelinde, müfredatlar ve programlar iş dünyasıyla birlikte yeniden tasarlanacak, stratejik alanlara yönelik programlar, aynı zamanda mesleki ve teknik eğitimde işbaşı uygulamaları ve staj imkanları genişletilecektir. Atıl iş gücünün üretime kazandırılması amacıyla çok yönlü politikalar izlenecektir."

Yılmaz, son dönemde atıl iş gücü konusunda dünya genelinde yükseliş trendi olduğunu belirterek, "Bunu ilk defa programda geniş bir başlık olarak ele almış durumdayız. Sadece işsizliğe değil atıl iş gücüne de dikkatle bakıyoruz" dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, fiyat istikrarının bu yılki Orta Vadeli Program'ın ana odağını oluşturduğuna dikkati çekerek, kalıcı tek haneli enflasyon hedefi doğrultusunda uygulanacak politikaların üç temel eksene odaklandığını söyledi. İlk olarak, makroekonomik politika güçlü eşgüdümünün sürdürülmesinin en temel öncelikleri olduğunu vurgulayan Yılmaz, şunları kaydetti:

"Enflasyon hedeflemesi çerçevesinde para politikasına, maliye ve gelirler politikalarıyla tam bir uyum içinde destek sağlanmaya devam edilecek, Merkez Bankası hedeflere yönelik tüm araçlarını kararlılıkla kullanırken, iletişim stratejileri dahil her alanda istikrarlı görünüm güçlendirecektir. İkinci olarak, arz yönlü politikaların desteklenmesi kapsamında tarımdan gayrimenkule, perakendeden enerjiye kadar her alanda üretim kapasitesini artıracak, arz güvenliğini güçlendirecek adımlar atacağız. Bu konuda özellikle iki alanı çok daha öncelikli görüyoruz. Biri gıda diğeri sosyal konut. Özellikle kiralardaki direncin kırılması ve sosyal adalet açısından sosyal konut projesini çok önemli görüyoruz ve bu yıl sonunda inşallah Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız kapsamlı bir programı kamuoyu ile paylaşmış olacak."

Yılmaz, gıda konusunda da sulamaların önceliklendirilmesinden soğuk zincir projelerinin desteklenmesine, birçok boyutu itibarıyla gıda arzını artırmaya dönük politikaların öncelikli konular arasında yer almaya devam edeceğini dile getirdi.

Son olarak, yönetilen ve yönlendirilen fiyatların hedeflerle uyumunu gözetmeye devam edeceklerinin altını çizen Yılmaz, "Dezenflasyon sürecimizi yalnızca para politikası araçlarıyla değil, makro politikaların güçlü eşgüdümü ve arz yönlü tedbirlerle destekleyeceğiz. Böylece kalıcı fiyat istikrarı hedefimize ulaşacağımıza inancımız tamdır." diye konuştu.

Makrofinansal istikrarın kalıcı fiyat istikrarını destekleyen, ekonominin önemli dayanak noktaları arasında yer aldığını belirten Yılmaz, Türk lirası mevduatın payının artırılması ve vadesinin uzatılmasına yönelik politikaların yanı sıra iç talebi dengelemek, enflasyon beklentilerini çıpalamak ve cari işlemler açığını azaltmak amacıyla kredi gelişimini takip etmeyi ve üretimi önceleyecek reel sektör finansmanı yoluyla para politikasını desteklemeyi sürdüreceklerini bildirdi.


Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Makro düzeyde baktığımızda finansal şartlar açısından reel sektör için finansal şartların iyileşeceği bir döngü içindeyiz. Önümüzdeki süreçte geçmişte yaşadıklarımızla mukayese ederseniz daha elverişli bir ortam olacağını söyleyebilirim. Makro düzeydeki bu iyileşmeye ilave olarak, selektif bazda politikalarımızın ana çerçevesini ve istikametini bozmadan reel sektörümüzün yanında olmaya, özellikle emek yoğun, daha hassas sektörleri desteklemeye devam edeceğimizi yine ifade etmek isterim. Bankacılık düzenlememizin uluslararası düzenlemelere uyumunu sağlamaya devam edecek, banka dışı finansal sektör ve ödeme ile elektronik para kuruluşlarına yönelik düzenleme çalışmalarını sürdüreceğiz."

Sermaye piyasalarının etkin işleyişini güçlendirmeye yönelik çalışmaların hayata geçirileceğini, piyasaların derinleşmesi ve yatırımcı tabanının genişlemesi için yeni ürünler geliştirileceğini ifade eden Yılmaz, katılım finansın potansiyelini harekete geçirmek üzere kurumsal dönüşümü gerçekleştirilerek sektörün gelişimini desteklemeyi sürdüreceklerini söyledi.


Yılmaz, katılım esaslı sigorta ve banka dışı finansal kuruluşlarda düzenleme çalışmaları yapmayı öngördüklerini dile getirerek, şu bilgileri paylaştı:

"Sigortacılık sektörü mevzuatını iyileştirecek, dijital sigortacılık ve sigortacılık teknolojileri uygulamalarının mevzuat altyapısını oluşturacağız. Ülkemizin sürdürülebilir finans kaynaklarından daha fazla yararlanması için çalışmalar yürütecek, yeşil finans stratejisi ve eylem planını uygulamaya koyacak, yeşil ve sürdürülebilir borçlanma araçlarına yönelik rehberliği güçlendireceğiz. Mali piyasalarımızda finansal teknolojileri geliştirmeye, dijitalleşmenin imkanlarından yararlanmaya devam edeceğiz."


Ödemeler dengesi

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, ödemeler dengesini kalıcı biçimde güçlendirmek, yatırım, istihdam, üretim ve nihayetinde ihracat odaklı büyümeyi sürdürülebilir kılmak için altı temel başlığa odaklandıklarını ifade etti.

Öncelikle, ihracatta yeni ürün ve pazar çeşitliliğini artırarak daha geniş bir coğrafyaya daha katma değerli ürünlerle ulaşmayı hedeflediklerini belirten Yılmaz, şunları kaydetti:
"İhracatın finansmanında firmalarımıza uygun maliyetli kaynak sağlayarak özellikle teknoloji yoğun, yeşil ve dijital dönüşüm yatırımlarını destekleyecek, rekabetçiliğimizi artıracağız. Ticaret diplomasisinde, mevcut anlaşmaları derinleştirirken yeni pazarlara yönelik anlaşmalarla ihracatçılarımızın önünü açacağız.

Arz güvenliğinde enerjiden kritik madenlere kadar dışa bağımlılığımızı azaltacak, Türkiye'yi bölgesel bir enerji ticaret merkezi haline getirecek adımları hızlandıracağız. Hizmet ihracatında turizm, taşımacılık, bilişim, sağlık, eğitim gibi alanlarda markalaşarak, 300 milyar doları aşan mal ihracatı hedefimizi 150 milyar dolarlık hizmet ihracatı hedefimizle destekleyeceğiz."


Yılmaz, sürdürülebilir büyümenin en kritik alanlarından biri olarak iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi kapsamında dört temel başlığa odaklandıklarını söyledi.

Düzenleyici çerçevenin iyileştirilmesiyle, yatırımcıya öngörülebilirlik sağlayacak, yatırım süreçlerinde güvenceyi artıracak mekanizmaları devreye alacaklarını, uyuşmazlıkların hızlı çözümü için hukuki ve dijital altyapıyı güçlendireceklerini vurgulayan Yılmaz, "İş ve yatırım süreçlerinin iyileştirilmesinde, şirket kurma ve tasfiye işlemlerini hızlandırıyor, izin ve ruhsat süreçlerini dijital platformlara taşıyarak zaman ve evrak maliyetini asgariye indiriyoruz." dedi.

Yılmaz, rekabetçi yeni yatırımlar için, hayata geçirilen yeni yatırım teşvik sistemiyle stratejik ve büyük ölçekli yatırımlara özel tahsis modellerini etkin bir şekilde uygulayacaklarını ifade ederek, "Yatırım yeri arzını artırıyor, yatırım envanteri oluşturarak özel sektör yatırımlarına destek oluyoruz. İkiz dönüşüm odaklı yatırımlarda ise yeşil ve dijital dönüşümü destekleyen projeleri önceliklendiriyor, yerli tedarik zincirlerini güçlendirerek KOBİ'lerimizin bu zincirlere daha güçlü şekilde dahil olmasını sağlıyoruz." değerlendirmesini yaptı.


Kamu maliyesi

Yorumlar

×

Haber Arama