Daha yeni yeni Osmanlı Türkçesi ile tanıştığım dönemler olmalı... Büyük bir iştahla eski alfabe ile yazılmış kitapların, gazetelerin, mektupların, arşiv belgelerinin içinde uğraşırken karşıma bir kitap çıkıyor. Kapağında gayet süslü, iri puntolarla yazılmış adını itinayla ile heceliyorum bu kitabın: “Velosiped İle Bir Cevelan”
Hemen eski bir sözlüğe başvuruyor, “Velosiped” kelimesine bakıyorum. Velospit’in Latince kökenli bir kelime olduğunu okuyorum. Bu kelimenin “uçar”, “uçarlı ayaklı”, gibi manalarla birlikte bisikleti ifade ettiğini görüyorum. Bizde yalnızca velosiped’in değil, “Dürrâce” kelimesinin de bisiklet anlamına geldiğini öğreniyorum ayrıca.
Kitabı okumaya başlıyorum. 1900 yılında, İstanbul Yuvanaki Panayotidis Matbaası’nda basılan kitap, İstanbul’da yaşayan İbnülcemal Ahmed Tevfik ile arkadaşının Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde bisikletleriyle Bursa’ya yaptıkları bir geziyi anlatıyor.
Temmuz ortasına doğru İbnülcemal Ahmed Tevfik ve arkadaşı ufak bir gezi yapmaya karar veriyor. Rotayı daha önce de Bursa’ya gelmiş olan Ahmed Tevfik çiziyor ve arkadaşına şöyle diyor: ‘Bursa’ya gidelim, yollar pek güzel. O yörede ne tarafa gitmek istenilse şose vardır; o şehir vilayet merkezi olduğu için, Hüdavendigâr vilayetinin her namlı beldesi şoseler aracılıyla ona bağlıdır. Kısaca, biz orada görülecek uçsuz bucaksız bir meydan, geniş bir gezinti sahası bulabileceğiz’.
Bisikletlerin yolculuk için bakımı yapılırken her birine bir çanta ve bir de su haznesi ekleniyor. Yolculuk günü gelince sabah sekizde Mudanya’ya gidecek olan vapura Galata rıhtımından biniyor iki arkadaş. Armutlu, Trilye ve Siği iskelelerine uğrayıp Mudanya’ya ulaşıyor ve gecelemek için Galyono’nun oteline gidiyorlar. Sabah saat dörtte Mudanya’dan Bursa’ya doğru yola çıkıyor ve yolculuğun daha beşinci kilometresinde dik bir yokuşla karşılaşıyorlar. Bu yokuşu bisikletlerini de yanlarında sürükleye sürükleye yürüyerek çıkmaya başlıyorlar.
En nihayetinde Nilüfer Köprüsü’ne uğradıktan sonra Bursa’ya varıyorlar. Bursa merkezden geçerek, o zamanlar merkez dahilinde sayılmayan Setbaşı’nda bir otelde konaklıyorlar. Yolculuklarında tesadüf ettikleri ahalinin bu iki maceracı arkadaşı gördüklerinde derhal alkışlamaya başlamaları da dikkatimi çekiyor. Bursa’nın misafirperverlik bakımından o dönemden, kitabı ilk okuduğum döneme kadar hiç bir şey yitirmemiş olduğunu düşünüyorum.
Ardından İnegöl’e geçen iki arkadaş tarlalar arasından gün batımında Aksu köyüne varıyor ve orada konaklıyorlar. Sabahın erken saatlerinde yine ahalinin alkışları ile yola koyuluyor, Çitli’ye ardından Yenişehir kasabasına ulaşıyorlar. Orada geceyi geçirip sabah erkenden Bursa’ya gitmek için harekete geçiyorlar ama ufak bir talihsizlik yaşıyorlar. Ahmed Tevfik’in arkadaşının bisikleti Kızılcıklı Boğazı’nda arızalanıyor. Boşar köyünde demirci Hüseyin Usta, “velosipedin kırılan manivelasını” tamir ediyor ve ücret olarak yalnızca bir kuruş alıyor. Dönüş yolunda yeniden Bursa merkeze ve oradan da Mudanya’ya varıp deniz yolculuğundan sonra Galata limanına iniyor iki arkadaş.
Velosiped ile Bir Cevelan, Türkiye’de yayınlanan ilk bisiklet kitabı olması hasebiyle oldukça ilginç. Yalnızca bu da değil... 1890’ların sonunda Bursa’ya yapılan bir geziyi anlatması bakımından, Bursa tarihi için de oldukça mühim bir eser.
Her ne kadar ben o zamanlar Osmanlı Türkçesi’nden okumuş olsam da bu kitap 2006 yılında günümüz Türkçesine Cahit Kayra tarafından günümüz Türkçesine çevrilmiş ve İş Bankası Kültür Yayınları’ndan Velosipet ile Bir Cevelan –1900’e doğru İstanbul’dan Bursa’ya Bisikletli Bir Gezi– adıyla yayınlanmıştır..
Olur da Bursa tarihi için ilginç bir eser okumak isterseniz, sizlere naçizane tavsiyem olsun.