Ne geceydi ama!
Lodosu meşhurdur Bursa’nın, biliyoruz. Ama dün geceki gibi bir lodosu şu yaşıma kadar yaşamadım ben.
Birbiri ardınca gelen kötü haberler de cabası...
Henüz çocukken, Uludağ’a oldukça yakın bir semtte, Maksem Mahallesi’nde ikamet ettiğim için saat gece yarısını bulmadan pencereden baktığımda dışarıdaki ağaçların bir oraya bir buraya savrulduğunu görür, kuduran, yerinde duramayan, sanki kıvranıp da göğün bağrından kopan o bilinmez çığlıkla ürperirdim. Lodosu meşhurdur Bursa’nın ya, bir yaştan sonra da alıştım elbet. Ta ki dün geceye kadar...
Uyumak mümkün değildi dün gece... Bursa tarihinin en ilginç gecelerinden birini yaşadı desem abartmış sayılmam hatta. Dışarıdaki hengame sürerken uyuyamazdı insan. Uykuyu beklemek yerine, pencerenin kenarında sallanan ağaçları, sanki bilinmez bir el tarafından karıştırılan karanlığı izleyerek, doğa karşısındaki acziyetimizi idrak ettiğim garip bir tevekkülle sabahı ettim etmesine ama gelin bir de sabahı Bursa nasıl etti soralım... İçimde bir ara Necip Fazıl Kısakürek’in “Rüzgar” şiirinden şu satırlar dışarıdaki manzaraya karşı dilimden dökülürken, Bursa şehrinin her köşesinde tedirgin bir bekleyiş vardı:
İçlensem, içlensem bir hayal kursam,
Göklere yaslanıp çığlık savursam,
İçimdeki dağı dağlara vursam,
Bu vuruş gönlümü yıkar mı bilmem.
Tedirgin bekleyiş gün aydınlanınca sona erdi.Bursa sabahı nasıl mı etti? Kozahan’ın iç kısmındaki koca çınarın bir tek kökü kalmış... Onun evvelinde, metronun camları patlamış ve birbiri ardınca gelen görüntülerden görünene göre birçok evin çatısı uçmuş... Bir de valilik belli ilçelerde eğitime ara vermiş. İsabetli karardı doğrusu.
Lodosun gözü yaşlıdır derler. Umarım ki lodos, musibetiyle gözlerimizde yaşa sebep olmadan kendi gözünün yaşıyla barajlarımıza da bereketli bir yağış bıraksın. Keza suyumuz da günden güne tükeniyor.
Ne geceydi ama! Bir daha yaşanmasın...
Geçmiş olsun Bursa.