SON DAKİKA
Hava Durumu

BURSA HAKKINDA BİR DÜŞÜNCE

Yazının Giriş Tarihi: 12.04.2023 08:23
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.04.2023 08:23

Şöyle birkaç dakikalığına yoğun gündemi ve gündelik telaşları ardımızda bırakıp, az ama öz olsa da Bursa hakkında düşünmeye ne dersiniz?

Bu düşüncenin uysal rüzgarına kapılmadan önce sizleri, Bursa hakkında düşünmeye davet etmemin sebebini birkaç cümle ile izah etmemde fayda var aslında.

Dostlarla bir akşam vakti Hisar semtinden dolaşa dolaşa evlerimize dönüyoruz. Her yolun Pınarbaşı mezarlığına yaslandığı sokaklarda hararetli olmasa da telaşlı bir mevzu aramızda sürüp gidiyor. Neyden mi bahsediyoruz? Kültürümüzden...

İki yanımızdan akan mescitler ve mezar taşlarından sonra ahşap bir konak dikkatimizi çekiyor ve önünde biraz durup, bu ahşap konak hakkında konuşmaya başlıyoruz. Derken mesele geliyor yine kültürümüze dayanıyor. Anlıyorum ki, her meselenin dönüp dolaşıp kültüre gelmesi aslında büsbütün benim inadımdan ibaret..

Şehir kültürü tabiri kullanılırsa ne kadar sağlıklı olur bilmem ama içimde iki, bilemediniz üç yıldır Bursa şehrine dair bir şehir kültürü merakı aldı başını gidiyor. Kitabî bilgiler tamam, söylenceler, efsaneler de yerli yerinde... Ama tamamlanmayan bir şey var ki, bende uyandırdığı o noksanlığı tarif edemem...

Edebiyata sarılıyorum. Hüsran... Elime hepimize malum olan eserlerin, malum Bursa'sından başka bir şey geçmiyor. Neyse deyip, kütüphanemde her nedense mahzun duran Attilâİlhan'ın "Sisler Bulvarı" adlı şiir kitabını bu meseleden uzaklaşmak için elime alıyorum. Karıştırırken bir de ne göreyim? "Bursa'dan Yaylımateş" diye bir şiir ile yüzyüzegeliyorum. İştahla okumaya başlıyorum. Güzel şiir... Hele bir yeri var ki şiirin, içime sıcak bir mum gibi eriyip eriyipdamlıyor:

"şimdi yine gözlerimde bursa şehri var

bursa şehri'nde sen varsın

ellerini kalbinin üstüne koyar camlardan bakarsın

ovada çırılçıplak melül mahzun kavaklar

biletçisi dumanlı bir otobüs

geçti muradiye'den

işte gece işçisi merinos fabrikası'nın

bir yağmur bulutu gibi asfalta dökülmüş

ezan sesleri dağıldı kanat kanat minarelerden

hiçbir müezzininin hiçbir surette şüphesi yoktur

bilirim

bildiririm

tanrının elçisi muhammet'ten"

Dileyenler bakabilir, Attilâ İlhan'ın "Abbas Yolcu" eserindeki Bursa tarifinden pek hoşlanmadığımdan mıdır bilmem, "Sisler Bulvarı"ndaki bu şiiri unutuvermişim. Ama dizeleri beni kültür hakkında konuşmaya ve dostlarımı da konuşturmaya pek hevesli olduğum akşama götürüveriyor.

Bir şehrin kültürünü, sadece tarihî hususiyetleri, misal olarak kaç medeniyete ev sahipliği yaptığı değil; o şehirde bulunan şeyler de oluşturur. Şiirde de dediği gibi gözlerimizin önüne gelir o şehir. Bir hazin hatıranın ya da mesut günlerin yaşandığı sokaklarda kaybolmayı özler ruhumuz. Ya da o şehirdeysek, o şehrin içinde bizim için manalı olanı ve aslında bir yanıyla kendi kültürümüzü arar dururuz. Kimi zaman ellerini kalbinin üstüne koyup da camlardan bakan biridir aradığımız, kimi zaman bir mescide ismini vermiş ululardan biri... 

Mesela Muradiye'den akıp da Kültürpark'a inen otobüslerden birinde gizlidir çocukluğumuz. Tüm uhrevi duygularımız güvercinlerin kanatlarında yankılanan ezan seslerinin Uludağ eteklerindeki aksinde büyür. Şehrin kültüründe, faniliğimizin bir devinim halinde sürüklediği kendi kültürümüzü de buluruz böylece.

Bir fotoğraf karesi, mesela Albert Kahn'ın çektiği bir Bursa karesi, kendi kültürümüzün, geçmişimizin de bir yansıması olur. Eski bir Bursa fotoğrafında her gün geçtiğim sokakların o dönem nasıl olduğunu ve hatta ikamet ettiğim evimin yerinde o dönem ne bulunduğunu merak ederim.

Dedim ya, bir şehrin kültürünü tarihî hususiyetleri oluşturmaz sadece. Bizler de, geçmişimiz ve geleceğimiz ile o şehirden, o şehrin kültüründen bir parçayızdır aslında. 

Yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız ile şehrimizin içinde, ya da şehrimiz bizim içimizde, doğar, büyür, yaşar ve ölür gideriz.

Sıkça duyuyorum, "şehirlerin kültürü, ruhu kayboldu" cümlesi adeta bir slogan, alışılagelmiş bir etiket halinde dilden dile dolaşıp duruyor. 

Sözü fazla uzatmadan, bir kez de şehirlerimizden önce kendikültürümüzün ve ruhumuzun kaybolup kaybolmadığını şöyle bir düşünsek ya... Belki kaybolan ruhlarımızı bulduğumuzda, şehirlerimizin ruhunu da bulmuş oluruz. Ne dersiniz?

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.