Şu yaşıma kadar kaç defa önünden geçmiş, kaç defa durup izlemiş, kaç defa etrafından dolaşmışımdır, bilmem... Ama gri ve esintili bu ilkbahar gününde gözlerim, önünden kaç kere geçtiğimi, kaç kere durup izlediğimi yahut etrafından kaç kere dolaştığımı bilmediğim bu abideye hiç böyle takılmamıştı. Ben bakmak ile görmenin arasındaki farkı yaşarken, İnsanlar hafif bir rüzgarın içinde salınırcasına gelip geçiyordu bu abidenin önünden. Bir yandan otomobiller akıyor, zaman hemen yakınlardaki saat kulesinin akrep ve yelkovanından usul usul süzülerek göğe yükseliyordu.
Durdum ve öylece izledim bu abideyi.
Hangi abideden mi bahsediyorum? Hemen söyleyeyim:
Bursa'nın merkezine ismini veren Atatürk Heykeli'nden...
Öyle meşhurdurki bu heykel, yurdun hangi köşesine gidip, bir sahaf veya bir antika dükkanına girseniz; ya eski ve yaprakları sararmış bir kitabın arasından ya da bir köşede ahşap çerçevesiyle asılı duran bir fotoğrafın ortasından gözünüze çarpabilir. Daha ilk bakışta tanırsınız onu. Nesiller, onun önünde durup, mütebessim çehreleri ile geleceğe iz bırakmışlar, gurbettekiler kimi kartpostallarda onun tasviriyle Bursa hasretini yüreklerinde hissetmişlerdir.
Peki Bursa ile özdeşleşen bu heykel ne zaman ve nasıl yapılmıştır hiç merak ettiniz mi? Gelin şöyle kısaca bir bakalım...
O zamanlar ismi "Hükümet Meydanı" olan şimdi ise malumunuz Heykel olarak anılan meydanda bir Atatürk heykeli yapılması önerisi Bursa'nın yerel gazetesi Yeni Fikir'in 29 Eylül 1925 tarihli nüshasında şu cümlelerle kamuya duyurulur:
"Ankara, İstanbul ve hatta bazı illerimiz, Gazi Paşa'mızın heykelleriyle güzel şehirlerini süslüyorlar. O büyük adamdan devrimlerin ışığı yükseliyor. Bursa'mız, çok sevgili Gazi'sini birkaç kez kucaklamak mutluluğuna ulaşmıştır. Bursa'nın şimdiye dek böyle bir davranışta bulunmaması, çok büyük, affedilmeyecek bir noksanlıktır. 'Yeni Fikir' saygıdeğer Bursalılann dikkatini bu yönde uyarmak ister. Belediyemiz, Partimiz, Türk Ocağımız ve diğer kuruluşların bu yönden harekete geçmesini, aynı zamanda aydınlık günlerin övünç verecek anlarını da kucaklayacak bu kaçınılmaz eserin yapımına hemen başlanmalıdır."
Ama ne yazıkki bu duyuru o tarihte yankı bulmaz. Yeni Fikir gazetesindeki bu öneriden beş yıl sonra Bursa Valiliği harekete geçer ve 1930 yılında heykeltıraş Nijad Sirel'e Atatürk heykelini sipariş eder.
Heykel, İstanbul Şişli'de kapalı bir atölyede hazırlanır ve heykelin modelajı yedi ay, alçıya dökülmesi bir buçuk ay gibi bir sürede tamamlanır. Bronz dökümü yine Nijad Sirel tarafından yapılır ve 17 Eylül 1931 tarihinde Bursa'ya nakledilir.
Heykelde ilk bakışta sade bir ifade göz çarpar. Altında bulunan mermer kaidenin köşeleri pahlanmıştır ve üç cephesinde yazıtlar bulunmaktadır. Kaidenin üst kısmında ise kaideyi kuşatan bitkisel süslemeler yer alır. Atatürk at üzerinde, asker kıyafetleri içinde ve başı Doğuya çevrilmiş, sağ eli Batı'yı işaret eder bir şekilde betimlenmiştir.
Heykel 29 Ekim 1931 günü, Cumhuriyet'in sekizinci yıldönümünde dönemin Valisi Fatih Güvendiren tarafından açılır ve halka sunulur.
Bursa'da heykel, toplumun akışını sağlayan ve kimi zaman da ona yön veren bir merkezdir aslında. Misal olarak Bursa'da şehir merkezine giden bir vasıtada muhakkak "Heykel" yazar ve "Heykel" ibaresi Bursa halkı için muhakkak şehir merkezini ifade eder. Şehirlerde bulunan meydanlar ile o meydanların sembolik abidelerle özdeşleşmesi bakımından, insanın merkez anlayışına atfettiği mananın, sosyo - kültürel bir yansımasıdır bu. Çünkü bilirizki, her ne kadar heykelin yapımında Bursa'nın geç bir döneminden söz etsek de, insanlık tarihinde şehirlerin oluşumu bir merkezin, bir meydanın etrafında gelişir ve Fransız sosyolog Henri Lefervbre'in de "Şehir Hakkı" eserinde dediği gibi "anıtlar, meydanlar, boşluklar, geniş caddeler evreni, dünyayı, toplumu ve devleti simgeler." Bir bakıma şehirleri ve o şehirleri imar eden toplumu böyle okumak ve yorumlamak gerekir. Bunun için de bakmak ile görmenin arasındaki farkı da bilmeyi unutmamalı tabi.
Yolunuz düştüğünde, bu şehrin ortasında aynı günkü ihtişamı ve ebedî kıymeti ile asırlar aşacak bu abideye bakmak şöyle dursun, onu bir anlığına çepeçevre görün derim.
Şehir ve toplum için muhakkak size de söyleyecekleri vardır elbet.