Bursa bir ulu şehir. Dağı ulu. Camisi ulu. Asırlık çınarları ulu.
Biz bu ulu şehrin gölgesinde yetiştik. Bu ulu şehirden ilham aldık. Bu şehre vurulduk. Bu şehri hiç ama hiç unutamadık.
Bursa Osman’ın rüyasıydı, Orhan’ında. Bu iki ulu çınar, Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturunu hayata geçiren baba-oğul, şehrin bağrında Tophane’de yatıyorlar…
II. Murat’ da vazgeçememişti bu şehirden. Kaçıp geliyordu ara ara Edirne’den.
O da vasiyet etmişti atası Osman Bey gibi, Bursa’ya gömülmeyi…Muradiye’de yatıyor Varna ve İkinci Kosova zaferlerinin kahraman Sultanı.
Bursa, bizlerinde rüyasıydı.
Sevdasıydı.
Her nereye gittiysek Bursa’dan bir iz götürdük gittiğimiz her yere…
Gerçek oldu rüyalar.
Kabul oldu, ettiğimiz dualar.
Bizleri bir araya getiren, buluşturan, tanıştıran, kaynaştıran, gönüllerimizi ısındıran, bizi bize kardeş yapan, sırdaş yapan, haldaş yapan Rabbime şükürler olsun.
***
Bursa da vuslat hep bir başkaydı. Yine öyle oldu. Her nereye gitsek, nerede bir araya gelsek, yine anmadık mı Bursa’yı? Yad etmedik mi bu güzel şehri?
9-10 Mayıs 2024 vuslattı.
Bursa’da Vuslat her defasında bir başka güzel, bir başka anlamlıydı.
Ve yine öyle oldu.
Ağabeylerimiz, kardeşlerimiz, yarım asırdır görüşemediklerimiz, buluşamadıklarımız Bursa vuslatıyla birbirine kavuştu.
Nevzat Karaköse kardeşimin dediği gibi, biz Mektebi Şahanenin öğrencileriydik.
Hocamız Prof. Ali Süreyya Beyzadeoğlu ne diye hitap ediyordu bize?
Gazi çocuklarım…
Faruk Yücer kardeşimiz, kitabında adanmışlar demişti hepimiz için.
Ali Aksüt kardeşimiz köşesinde demiş ki, “İlk göz ağrımız, ilk arkadaşlıklar ve karındaşlıktan da ileri dostluğu ve gönüldaşlığı öğretip, bizlere yaşatan ve ömür boyu sürdürülecek olan Bursa Eğitim Enstitüsü mensubu olmanın gurur ve mutluluğunu yaşadık ve paylaştık. Eğitim, bayrak sevdalı yüzlerce yürek ile birlikte.”
Mehmet Yılmaz kardeşimiz köşesinde demiş ki;
“Mazide bir araya gelmiştik. Bir sevda için. İlmek ilmek dokumaktı ülkümüz istikbalimizi.”
“Her buluşmamızda aradan geçen yılların arkadaşlık hukukundan bir şey kaybettirmediğini gördük. Dostluğun zaman ve mekân sınırı tanımadığına her buluşmamızda şahit olduk. Arada boşluk olmamış gibi, zaman geçmemiş gibi, hep birlikteymiş gibi sımsıcaktı ilişkiler…”
Bu cümlelerin üzerine daha ne yazılır ne söylenir bilemiyorum. Sıcacık, içten, duygu sağanaklarıyla dolu, okudukça ve okundukça ağlatan…
***
Adanmış Hocaların yetiştirdiği adanmışlardık biz…
Öğretmen Marşını bilirsiniz.
“Şanlı yurdum her bucağın şanla dolsun / Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun”
Mektebi Şahanenin öğrencileri olarak, adanmışlar olarak, güzel Türkiye’mizi yüceltmeye ant içmiş ve bu uğurda ülkemizin her köşesinde görev yapmışlar olarak bu şanlı okulun mensuplarıyız.
Biz Bursa Eğitim Enstitülüyüz.
En büyük iftiharımız, en büyük kazancımız, çocuklarımıza ve öğrencilerimize bırakacağımız en büyük mirasımız bu.
En güzel yönümüz, kardeşliğimiz.
Çünkü biz birbirini özleyen, birbirini arayan, birbirine yanan, birbirine ağlayan, birbiri için sevinen ve üzülen bir okulun öğrencileriyiz.
Şu ya da bu sebepten kırıp da küsmeyelim birbirimize. Şayet kırarsak, barışmaya zamanımız yok. Vuslattan sonra, küs gitmeyelim öbür dünyaya.
***
Kırcı Otel’de arkadaşlarını bekleyenlerden biriydim bu yıl. 2014 ve 2017 yıllarında ise beklenen.
Yaşlı kalplerimizi heyecandan korusun diye içtik haplarımızı. Bir kısmını aldık yanımıza.
Duygusallık fena çöktü içimize.
Kalp dayanmaz derler ya…
Kalp dayandı…
İnanın moralimiz yerine geldi.
Bizdeki bu değişikliği herkes fark etti.
Gençleştik adeta…
Yürüdük bu kadim şehrin sokaklarında, caddelerinde…
Özlemek böyle bir şey işte…Vuslatta öyle…
***
Bendeniz Mektebi Şahaneden mezun olalı tam elli yıl oldu.
Kardeşlerimi gördükçe, onlara sarıldıkça, kaybettiğimiz kardeşlerimizi andıkça gözlerim doldu.
Sadece benim mi?
En gencimiz 65 yaşında…
Bizler yetmişin üzerinde…
Ağabeylerimiz seksene merdiven dayadı.
Ona rağmen vuslatın peşini bırakmadı.
Vuslat böyle bir şey işte…
Tarifi yok…
Anlatılmaz yaşanır derler ya hani…
Aynen öyle bir şey…
Biz arkadaşlarımızı neden bu kadar çok seviyor, neden bu kadar çok arıyor ve özlüyoruz biliyor musunuz?
Bu sırrın bir kısmı bu şehirde…
Bursa’da…
Bir kısmı yüreklerimizde…
Bir kısmı Türkiye’min her bucağına taşıdığımız ülküde.
Bir kısmı kardeşliğimizde…
Bugüne dek dokuz kez buluşmuşuz.
Kendi eşlerimiz, çocuklarımız dahi hayran bu kardeşliğe…
Bizi görüp, gördüklerine şahit olanlarda…
***
Bursa’ da vuslatın Komite Başkanı herkesi bir araya getiren ve toparlayan kardeşimiz Hasan Olgun’du, gecenin sunuculuğunu, sempatik kişiliğiyle Mehmet Yılmaz yaparken, Başkanların Başkanı Faruk Yücer, birleştirici yönüyle takdir ettiğimiz Zeki Yılmaz’dı. Kardeşlerimize elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışan, diğer komite üyeler ise, Rahmi Keser, Adnan Öztürk, Bahadır Şanlı, Fethi Yıldız ve Erol Sunat’tı.
Gece güzeldi…
Vuslatın ilk gecesinde yemek sonrasında Ramazan Saçmalı kardeşimiz Maraş dondurması ikram etti herkese.
Gecenin sürprizi Ozan Yusuf Alper Güllü idi. Geceye vuslat sohbetleri apayrı bir renk kattı…
Gani gönüllü kardeşimiz Ahmet Özenalp, vuslatın ikinci gününün ev sahibiydi. Bizleri Muradiye Külliyesiyle başlayan Panaroma 1326 Bursa Fetih Müzesiyle devam eden tarihi bir yolcuğa çıkardı. Mudanya’da Erol Balık’da yenilen öğle yemeğinden sonra Tirilye’ye kadar uzanan güzel bir geziye şahit olduk.
Tirilye’de dolaşıldı hep birlikte.
Ve ardından Bursa vuslatın vedası geldi.
Tirilye seyir tepesinde vedalaştık toplu olarak…
Nasip olursa dedik…
Rabbim kısmet ederse dedik…
Bir daha buluşmak üzere….
Bir daha görüşmek üzere…
Bir başka vuslatta kavuşmak üzere…
Ayrıldık…
Bazı kardeşlerimiz Mudanya’da ayrılmışlardı…
Vedalar Mudanya’da başlamıştı.
Kırcı Otel’in önüne geldik, görebildiklerimizi bir daha görüp, bir daha veda ettik.
Nasip olursa, Rabbim nasip ederse tekrar buluşalım inşallah temennileri doldurdu Kırcı Otelin lobisini…