Bu hafta aslında bir önceki köşe yazımdan bir iki paragrafa yer vermek gibi bir düşünce içinde idim. Fakat siz değerli ve kıymetli okuyucu ve renktaşlarımıza saygısızlık edebileceğim düşüncesiyle bundan vazgeçtim .Bir önceki yazımda ”Ülke futbolu olarak günü yaşarken, dünü unutup, yarını hiç düşünmeme gibi bir hastalık söz konusu“ demiştim... Ne kadar doğru olduğunu gözlemlemek de açıkçası beni üzdü...
Bu anlayış kulübümüze, oyuncularımıza, taraftarlarımıza sirayet etmeden bir an önce bu düşünceden sıyrılmalıyız.
Futbol anlamındaki olumsuz görüşlerin aksine, beklentilerin yoğunluğunu ve aradaki futbol anlayış farklılıkların da aşılmasının gerektiğini düşünüyorum bu yüzden bu satırların daha da kıymetli ve değerli olduğunu göz ardı etmemem gerçeğini bir kez daha net şekilde öğrenmiş oldum...
Ülkemizde en çok sevilen spor dalına göz attığımızda hiç tartışmasız bu durumun futbol ve diğerleri olarak ayrıldığını çok net gördük görüyoruz .Hatta öyle zaman geliyor ki üst düzey dünyaca ünlü bir kulübün maçı olduğunda bile sahadan başarı ile ayrılmış olsa da aşık olduğumuz kutsal yeşil beyaz armanın o hafta sahadan kötü sonuç ile ayrıldığı bir maç sonrasında haberlerini bile zaman zaman göz ardı ediyor, futbol konuşulan çoğu ortamdan uzaklaşıp takımımız ile ilgili bir soru gelmesin diye dua ediyor haldeydik .Çok kolayca unutuyoruz geçmiş kahır ve kasvet sezonlarından aldığımız hep bir ders olması gerekirken günün kaybı olduğu düşüncesini benimsiyor ve söylemleri bu doğrultuda sürdürüyoruz...
Olumsuz görüşlerin aksine son derece istikrarlı bir şekilde gittiği ve bunun birçok oynanan lig ve takım genelinde kıskançlığa neden olduğu gerçeği yerine karaların bağlandığı kötü olunduğu varsayımı ile sahadaki oyuncuların varlığının tartışıldığı taraflı tarafsız her futbol severin takdir ve beğenisini oyunculuğu dışındaki saha içindeki futbola verdiği armamızın prestijini her anlamda başarı ve gururla temsil etmeye devam eden teknik ekibe söylemlerinde halel getirebilecek duruma kadar uzanan bir sürece çok çabuk getiriyoruz yada algıyı bu yöne kaydırma çabası içinde olanlara meydanı bırakıyoruz...Öyle bir zamandayız ki artık aldığımız bol gollü galip olunan maçtan ziyade acaba ilk golü kalemize kimin veya hangi takım atabileceği var sayımlarında bulunanlar ile başlayan kadro dizilişi hazırlayan gidilen rakip şehir veya ilçenin futbol oynamak dışında sanki kültürel bir gezi algısına çevrilemeye başlandığı bir duruma getirmekte geçmişi çok cabuk unuttuğumuzun bir göstergesidir. Hayatımızda sihirli bir tutku ve birliktelik yaratan bu sporun neden bu kadar sevildiğini belki de çok geçmişe gitmeden yakın futbol tarihimizin derinliklerine inip kısa bir zaman yolculuğuna çıkmamız gerektiğini düşünüyorum...
Çalıştığınız iş yerinde okuduğunuz okulda beklediğiniz otobüs durağında yaşadığınız mahallede, hastane de sıra beklerken ya da bir kafede otururken herhangi bir futbol sohbetine kulak misafiri olup, kimi zaman yumruğumuzu sıkarak, kimi zaman dayanamayıp kulak misafiri olduğumuz sohbete direk dahil olarak o anki düşüncelerimizi olması gerekenin neler olması gerektiğini anlatmaya bıkmadan usanmadan konu Bursaspor arması olduğun da müdahil olduk bu doğrultuda olmasını beklediğimiz görevlerine devam eden bir yönetime de çok şükür kavuştuk. Sıradan bir maç öncesi stadyum etrafında çoğu erkek ve kız çocuklarına hayatlarında hiç unutamadıkları bir anısı sorulduğunda bu soruya büyük çoğunlukla alacağınız yanıtlar, ya babayla birlikte gidilen ilk yeşil beyaz armayla tanıstıkları futbol maçını ya da yeni tanıştıkları armanın sahada elde ettiği önemli bir zafere tanıklık etmesi gibi cevaplar olacaktır. hayatımızda sihirli bir tutku ve birliktelik yaratan bu sporun neden bu kadar sevildiğini net şekilde gözler önüne seriyor...
Geriye çekil, ikinci topları kazan ve kazandığın topla hızlı hücum. Bu bizim Bursaspor’un oyun felsefesi asla olamaz. Bu ancak deplasmanda mücadele edilen veya misafir edilen bir rakip takım oyun felsefesi olabileceğini görüyoruz .Elbette kapalı savunmaları açmak zor ama iyi takım ile çok iyi takım arasındaki farkı da bu belirler. O maç İyi değilsek geriye çekilip ikinci topların peşinden koşmaktansa daha iyi hücum etmeliyiz, buna çözüm bulmalıyız benim yani eski gelenekten gelen her bir Bursaspor taraftarının sahada hep görmeye alıştığı beklediği savaşan Bursaspor oyun anlayışı oyun felsefesi de bundan farklı değildir. Bu mücadele hırs ve azimi saha içinde gördükten sonra mağlubiyet ile sonuçlanan maçları da alkışlayan futbol kültürüne sahip bir şehiriz...
Kaybedilen bir maç hedef doğrultusunda atılan bir geri adım da yok iken kaldı ki rakip takım olarak adlandırılan bir kulübün lig itibariyle henüz dişli veya takım oyunu sergileyen bir ekiple oynamadığı daha doğrusu bizim ile ilk yarım sezonun son maçında karşılaşacağını bu gelecek süre içinde bizim alabileceğimiz her bir puanın bize artı olarak neler kattığını sezon devre arası geldiğinde kaygının ne kadar yersiz olduğunu bir üst ligdeki maçlara başladığında bu olumsuz söylemlerin rüzgarına kapılanların hâla verebilecekleri cevaplarının olduğunu yine hepimiz net şekilde hep birlikte göreceğiz…Şimdilik futbol ne yazık ki sadece 90 dakika, dedikodusu – konuşulması – tartışılması neredeyse bir ömür.
“Son sözü yok ki bu aşkın bize”